İçimden bir ses, "bu o!" diyordu. Babamın ikinci eşi olmalıydı. Ama şimdi onu düşünecek zaman değildi. Dedim ki: -Oğluyum ben... Babamı görmeme yardımcı olur musun? Bizim kim olduğumuzu anlayınca içindeki acıyı bastırıp dik durmak isteyen bir tavır takındı: -Onu bir daha göremeyeceksiniz! Aptallaşmıştım. O ise bize acı çektirmek ister gibiydi: -Çünkü o öldü... Ben onun eşiyim... Sonra anneme baktı. Tepkisini ölçmek ister gibi... Annemi ilk kez orada gördüm çaresiz... Babamın ölüm haberiyle öyle yıkılmıştı ki... Ölüm sebebiyle de olsa karşı karşıya gelen iki kuma idiler... Ne var ki annemin cevap verecek takati kalmamıştı. Oracığa çöktü... Ağlamaya başladı... Pişmanlık, hasret, vicdan azabı... Ne derseniz deyin. Sanki geçmişteki tüm yaşananlar için ağlıyordu. Tabii babamın ölümünü resmen de öğrendik. Ertesi gün işlemlerin ardından cenazeler sahiplerine verilecekti. O vakte kadar diyordum ki içimden "Bizi arayıp sormasa da, biz onunla küs de olsak o bizim babamız. Cenazesini alıp döneceğiz." Nerden aklıma gelirdi babamı bize vermeyecekleri. Tabii ya... İkinci evliliği sebebiyle, bizim gibi babamın cenazesini almaya onlar da gelmişti. Cenaze kimin olacak, kime teslim edilecekti? İnsan böylesi durumlarda ağlamayı falan bir kenara bırakıyor. Cenazesine sahip çıkmaya çalışıyor. Annem sıkı sıkıya tembih etti: -Sakın babanın cenazesini buralarda bırakma. Bak sütüm sana helal olmaz... -Bırakır mıyım anne? Ben buraya niçin geldim? Ama konu hiç de benim düşündüğüm gibi çıkmadı. Cenaze sahibi olarak ikinci hanımı gitmiş ve durumu kendine göre çoktan yazdırmış: "Bu benim kocamdır. Adresimiz şu... Cenaze sahibiyim." Ben gidip "oğluyum" diye bilgi verdiğimde, ikinci eşi de şaşırmıştı. Hastane yetkilileri de... Bu arada annem de gelmiş diyordu ki: "O benim kocam... Ben ondan sonra hiç evlenmedim. Hep onu bekledim. Dirisine kavuşamasam da ölüsünü bırakmam!" Bu işin savcılığa intikal edeceği belli olmuştu. Ya savcılık babamı bize vermezse ben annemi nasıl teselli edecektim? Savcılık, "resmi olarak kiminle evli ise cenaze onundur" diye karar verdi. Babam işte ikinci süprizi şimdi yapıyordu. Meğer annemden ve bizden ayrılsa da resmi olarak ayrılmamıştı. İkinci evliliğinde sadece dini nikah vardı. Savcının kararına göre cenazeyi Sivas'a götürme hakkını kazanmıştık. Ama bu arada birbirimizden hiç haberimiz olmayan bir kız kardeşimizden haberdar oldum. Meğer ikinci evlilikten de bir kızı olmuştu babamın. Cenazeyi bizim alacağımızı öğrenince "babacığım" diye ağlayan üvey kız kardeşimin feryadı yüreklerimi dağladı... Annem ise bir yandan. Arada kalmıştım. Dedim ki yeni tanıştığım üvey kız kardeşime: -Eğer beni abin bilirsen, ben seni çoktan kardeşim bildim. Cenaze babamın kendi köyüne defnedilecek. Ama ne zaman istersen seni bizzat gelip alır, babamızın mezarını ziyaret ettiririm. Ben babamı kaybettim. Ama babamdan bir hatıra olarak seni buldum. Hakikaten kan çekmişti. Bir anda yılların abi-kardeşi olduk. Annelerimizi ikna etmek Kuzey ile Güney kutbunu bir araya getirmek demekti... Mümkün olmadı... Nihayet savcılığın kararıyla babamı köyümüze getirip defnettik. Ama İzmir'de de bir kardeşim oldu... Yıllar geçti aradan... Şimdi kız kardeşim kocaman oldu... Annesiyle birlikte yaşıyorlar. Çok sık olmasa da bir iki defa babamın mezarını ziyarete geldiler. Ailecek tanıştık. Zaman içinde birbirimize alıştık. Dünya kavga etmeye değmiyormuş gerçekten. Ferit Şahin - Sivas > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00