“Buğday sapları iyice sürüldükten, balama olduktan sonra, harmanın ortasına yığılırdı.”
Hatıram anlatmaya bugün de devam ediyorum...
Gündüz güneşin altında o yorgunlukta aç susuz vakit geçsin diye tek meşgalemiz türkü söylemekti. Geceleri ise, altımızda döşek niyetine kullandığımız yırtık pırtık, eski bir sergi olurdu. Üstümüze, aynı şekilde bir örtü örterdik. Yastık ise sorun(!) değildi. Yanımızda gezdirdiğimiz bulgur, nohut veya tarhana keselerinden birini koyardık başımızın altına. Onlar da olmazsa ağaç dalları veya yassı bir taş ne güne duruyordu ki! Ah günümüz çocuklarına bunlar masal gibi gelebilir ama çocukluğumuz böyleydi...
Nemsiz, bulutsuz, hava kirliliğinin zerresi olmayan gökyüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızlara bakar, civar harmanlardan gelen arkadaşlarımıza dinî hikâyeler anlatır ve sonra da uyumaya çalışırdık. Ama sivrisinekten, yakarca dediğimiz bir çeşit böceğin ısırmasından, uyuyamaz, sabaha kadar sağa sola döner dururduk.
Sürülen buğday saplarına biz "balama" derdik. Balamadan buğday taneleri ayrılmadığı için, harman sürerken, öküzler yemeği çok severlerdi. Biz de bunun önüne geçmek için, onların ağzına ağızlık dediğimiz bir tel kafes takardık.
Buğday sapları iyice sürüldükten, yani balama olduktan sonra, harmanın ortasına yığılırdı. Biz buna "tınaz" derdik. Balamayı savuracağımız zaman, tınazı harmanın ortasına boydan boya, insanların üstüne çıkıp yaba ile kolayca savuracağı bir şekle getirirdik ki buna da "çeç" derdik. Bu konuyla ilgili bir türkünün dörtlüğünü aşağıya yazıyorum:
“Arpa buğday çeç olur,/Güzeller güleç olur,/Meyil verme güzele,/Ayrılması güç olur.”
Bu aşamadan sonra, balamayla buğday tanelerini, meltemle ayırma işine geçilirdi. Tınaz savrulur, sonunda buğday taneleri ayrılır bir yere yığılırdı. Harman savurma için yelin, yani meltemin olması gerekirdi. Rüzgârla yani poyrazla harman savurmak hem çok zor hem de uzun zaman alırdı. Ama çaresiz kaldığımız zaman rüzgârla harman savurduğumuz da olurdu.
Bazen günlerce meltem çıkmaz, biz de ellerimizde yaba ya tınazın başında ya da bir gölgede meltemin çıkması için Allah'a dua ederdik...
Çocukluğumuzun harman zamanı böyleydi...
Dr. Osman Nuri Yıldırım