Bayram elbisem nerede?

A -
A +
Bayram günleri geldiğinde yetiştirme yurdu çocukları olarak bizlerin içini tarif edilemez bir buruk sevinç kaplardı... Ve ben her bayram geldiğinde hâlâ o turkuaz mavi elbisemi iç çekerek hatırlarım... İçimde bir ömür duygu burukluğu yaşatan bu olayı Yakacık'ta iken yaşamıştım...
Bayramlarda bize yeni elbise verilmesi çok ender olurdu... Kim getirip verecekti ki? Dolayısıyla bizim bayramlık elbiselerimiz her günden biraz daha özenilerek hazırlanmış olarak raflardan verilirdi... Sıraya giriyorsunuz işte... Listede isminiz okunuyor. İçeri giriyorsunuz. Size uygun standart bir kat elbise veriliyor, verilirken de tembih ediliyor:
-Bunu hemen giyme! Al dolabına koy! Yarın bayramda giyeceksin!
Ertesi gün özel yıkanmış ve ütülenmiş o elbiseyi giydiğimizde çocukça seviniyorduk.
Bayramlarda en heyecanlandığımız an ise Vali'nin bizi ziyarete geldiği anlardı... Bayramın 1. günü herkes elbisesini giyer ve saat 10: 00-11:00 sularında avluya çıkardık. Vali Bey ziyarete gelirdi. Bir koşuşturma bir heyecan... Bize karşı tepeden bakan, böbürlenen ve ahkâm kesen o gururlu kibirli öğretmenlerin Vali Beyin huzurunda süklüm püklüm oradan oraya koşuşturması ayrı bir zevk veriyordu... Kibirlenenin kibrinin kırılmasına duyulan bir duyguydu aslında bu... Çünkü Vali Bey geldiğinde sadece kuru bir bayramlaşma yapmıyor gelmiş iken yatakhaneleri dolaşıyor, yatakları açıp çarşafları falan kontrol ederek olabildiği kadar müfettişlik görevini de yerine getirmeye çalışıyordu...
Emine Anne dediğimiz bir kadıncağız vardı. Yurtta temizlik yapıyordu. Çocukların üstünü falan da temizliyordu. Yerine göre yemek yapma işine de yardım ediyordu. Her tarafa joker gibiydi yani... Bir keresinde Vali Bey ona denk geldiğinde sordu:
-Siz ne mezunusunuz?
Hani yurtta kadrosu "Bakıcı" olarak geçiyor ya... Kadıncağız boynunu büküp cevap verdi:
-Benim mezuniyetim yok efendim.
Yani kadıncağız bırakın herhangi bir yerden mezun olmayı, okula bile gitmemiş... Bu kadıncağız yine de annelik duygusuyla, kadınlık içgüdüsüyle, helal kazanç düşüncesiyle her işe yüksünmeden gidiyordu... Ama şuurlu, bilimsel anlamda konu değerlendirildiğinde ne yaptığını bilen nerede nasıl davranmasını bilen bir bakıcı olması gerekmez miydi?
O yıllarda "Psikolog" diye bir kavramdan haberimiz bile yoktu... Vali Bey şaşırıp kalmış, yöneticiler süt dökmüş kedi gibi olmuşlardı... Devamı yarın
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.