Bu güzel bayrama ait unutamadığım bir hikâyemi paylaşmak istedim... Yıllar önce çocukluğumu yaşadığımız Ankara'nın bir gecekondu semtinde etrafımıza hemen her ay yeni bir ev yapılıyordu. Nuriye Ablalar taşınalı bir yılı aşmıştı. Evlerimiz çok yakındı. O sabah rahmetli babam, bayram namazı sonrası çok sessiz ve üzgündü. Sebebini annem yanına geldiğinde anladım. Annem teselli etmeye çalışıyordu: -Üzülme bey ne yapalım. Bu sene kısmet olmadı, sağlık olsun inşallah seneye keseriz. Bak komşularımız kesiyor biz de onların sevincine ortak oluruz. Annemle babamın konuşmalarını ben de duymuş ve kurban kesemediğimiz için üzülmüştüm... Odamızın arkaya bakan penceresinden Nuriye Ablaların bahçesi görünüyordu. Ailece mutluluk içerisinde ibadetlerini yerine getiriyorlardı. Buruk bir kalple onları seyretmeye koyuldum. Kesme, yüzme işlemini tamamlamış etleri parçalara bölüyorlardı. Nuriye Abla'nın büyükçe bir tabağa en lezzetli bölümünden kocaman bir pay alıp aşağı doğru hızlı bir şekilde indiğini gördüğümde şaşırmıştım. "Allah Allah, Nuriye Abla böyle telaşla nereye gidiyor?" diye düşünürken kapımızın çalındığını duydum. Merakla kapıya koştum. Baktım annemle Nuriye Abla konuşuyordu: -Nuriye Hanım beni şaşırttın? Kurbanı daha yeni kestiniz. Soğumasını bile beklemeden bize getirdin? Nuriye Ablanın gözleri nemlenmişti: -Sorma Selvi Abla. Bu bayramın bende hüzünlü bir hikâyesi vardır, dedi ve ayaküstü duygularını özetleyiverdi... Annemle beraber ben de dinlemeye koyulmuştum. Nuriye Abla, sesi titreyerek anlatıyordu: -Yeni evlendiğimizde maddi sıkıntı içindeydik. Kocamla birbirimize olan muhabbetimiz zorluklara dayanma gücü verse de bazen içimi acıtan olaylar yaşamamıza engel olamadı. O bayram biz de kurban kesememiştik. Üstelik uzun zamandır et de yiyememiştik. Arefe günü annemden gelen kuru fasulyeyi ısladım. "Yarın kurban kesen komşularımız et getirirse hiç olmazsa etli fasulye pişiririm" diye düşünmüştüm. Bayram günü camın önünde beklemeye koyuldum. Biz o semtte yeniydik henüz gidip geldiğimiz komşularımız yoktu ama kurban kesmediğimizi anlayan bir komşu belki bir pay verirdi. Saatler geçiyor, elinde içinde et olan tabaklarla eve yaklaşan çocukları gördükçe "Hah şimdi kapı çalacak" zannediyordum. İkindiye doğru ümidim kalmamıştı... Çok üzülmüş ağlamaya başlamıştım ki, babamın geldiğini gördüm. Zaten süzülmek için bahane arayan gözyaşlarıma artık engel olamıyordum... Babama sarılıp ne kadar ağladım bilmiyorum. Sakinleşmemi bekleyen babam durumu öğrendiğinde çok üzüldü. O da kurban kesememişti... Gözyaşlarımı silip: "Bekle kızım, şimdi gelirim" diyerek hızla gitti. Yarım saat sonra zannederim kasaptan satın aldığı eti uzattı: -Al yavrum fasulyeni bununla pişir. Allahü teala bir gün sana kurban kesme lütfunu bağışlarsa işte bu gününü unutma. O vakit sen etrafındaki insanları gözet. Kendin yemeden onlara yedir. İşte Selvi Abla ne zaman Kurban Bayramı olsa o günü yaşar, babamı rahmet ve dua ile anar, daha kendimden önce komşularımı aklıma getiririm. Kim kesmiş kim kesmemiş düşünmem. Her komşunun, kesmiş midir kesmemiş midir diye düşünmeden birbirine pay götürmesi ne güzel bir davranış... Nuriye Ablayı dinlerken çocuk olmama rağmen ben de ağlıyordum. Şimdi ne zaman bu mübarek bayramı idrak etsem o günü yeniden yaşarım. Nuriye Abla ve ailesinin bayramını tebrik ediyor, geçmişlerimizi rahmetle anıyorum. Herkesin bayramı mübarek olsun. Necla Koç-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00