Yıl 1983... Mevsim Sonbahar. Köyde kış hazırlıkları yapılıyor. Genç gelin, 35 yaşın dinçliği ve bekleyen işlerin telaşıyla duvara dayalı ağaç merdiveni koşarcasına çıkıyor... Elindeki gözer denilen iri gözlü kalburu damın üstüne koymak üzereyken dengesini kaybedip düşüyor... Düşüş o düşüş... Artık müebbet özürlü... Bir ömür... Ama ümit tükenince telaş bitiyor... Yerini başka bir telaşa bırakıyor... İçindeki bir umutla hep gelmeyecek gideni, olmayacak nedeni bekliyor... Hayat acımasız... Herkesin işi var gücü var. Herkesin hayat gailesi başka. Bir gün yardım edenler, ertesi gün edemiyor. "Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz" sözü sanki onun için söylenmiş. İki küçük çocuk ve bir eş kendisinden hizmet bekliyor. Ama artık kendisine bile bakamaz durumda... Annesinin anne olarak söylediği sızlanmaları hatırlıyor: "Ana olmayaydım da dağlar, taşlar ana olaydı!.." İçinden "keşke ben de ana olmasaydım" diye geçiriyor. Ama ne fayda ki o da ana... Derler ya, atsan atılmaz, satsan satılmaz! Neticede analık duygusu galip geliyor... "İki el bir baş içindir" deyip elleriyle hayata sımsıkı tutunmaya çalışıyor. Yemeğini yapıyor, bulaşığını yıkıyor, yırtığı söküğü dikiyor. Bu şekilde çocuklarını büyütüp, okutup evlendirdi bu ana biliyor musunuz? Dört duvara mahkûm olmayı elin merhametine muhtaç olmaya tercih etti. Kimseden yardım dilenmedi. Ayağa kalkamadı ama üzüntüsünü Rabbin hediyesi torunlarıyla neşeye çevirdi. Lakin daha çekecek çilesi bitmemişti... Çok sürmeden dudaklarında tebessüm acıya dönüştü. Oğlu görme özelliğini kaybetmişti. Can evinden vuruldu. Uzayıp giden tedaviler, göz nakli, uyumsuzluk, kornea nakli derken kendi derdini bile unuttu anne. Bir "oh" demeye vakit bulamadan gelininin kansere yakalandığını öğrendi. Uzun uğraşlara rağmen emr-i Hak vaki oldu ve geride iki torun kaldı. Hayat devam diyordu... Her şeye rağmen... Torunlarından birini evlendirdi. Diğerini okutuyorken bu kez kızı eşinden ayrıldı ve çocuğuyla birlikte baba ocağına döndü. Tabii bu anne can anneydi... Onları da kanatları altına aldı... Lakin artık takati gün geçtikçe tükeniyordu. 30 sene önce 50 kiloyla çıktığı bu çile yolculuğunda, kortizon tedavileri neticesinde hayli kilo almış, ayrıca kemik erimesi başlamış, hayatın yükünü taşıyan kolları yorgun düşmüştü. Her geçen gün biraz daha yaşlanıyor, biraz daha yardıma muhtaç hale geliyordu. O bu haline yanarken, beklenmedik bir haber daha çaldı çile kapısını. Bu kez hayat arkadaşı, can yoldaşı kansere yakalanmıştı... Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00