Sünnete uygun sakalı ve başında takkesiyle bir taksiciydi... Bindiğimde fark ettim ki pek de yaşlı değil... Yoğun trafikte dura kalka biraz gidince muhabbet başladı. Bizim ülke insanının genel özelliğidir. İlk önce memleketini sorarlar. Ben de öyle yaptım: -Memleket nere? -Maalesef İstanbul... Şaşırdım birden... Yüzüne baktım. O an bir kez daha şaşırdım. Bembeyaz değil nur gibi bir çehre... Nasıl pırıl pırıl bir yüz... O ise niçin "maalesef" dediğini açıklama ihtiyacı duydu: -Maalesef diyorum, çünkü şu koca İstanbul'da herkesin memleketi var. Yaz gelince herkes, hiç olmazsa yazları memleketine kaçıp kurtuluyor bu insan kaynayan şehirden... Bizim ise gidecek bir yerimiz yok... -İstanbul'un neresindensiniz? -Fatih'te oturuyoruz. Ben beş altı sene öncesine kadar Almanya'da idim. Türkiye'ye döndüğümde bu ülkeyi de bu şehri de tanıyamaz oldum... Her taraf gelişmiş, şehir modernize olmada Avrupa'yı yakalamış... Ama bizim çocukluğumuzun İstanbul'u ve o dönemin İstanbul halkı buhar olmuş... Ona üzülüyorum bir tek... Damardan muhabbetti... Hava da sıcak mı sıcak... Çantama su almamışım. Aklımdan geçti: "İleride bir büfe görünce rica etsem, bir su almak için durdursam mı?" Benim aklımdan geçerken o enteresan bir şekilde dedi ki: -Söylemek uygun değildir Rabbim affetsin... Bugün niyetliyim. Pazartesi Perşembeleri oruç tutmak müstehaptır. Bugüne kadar açlık susuzluk olmadı... Ama bugün biraz susadım... Açlık aklıma bile gelmiyor ama susuzluk biraz kendini hissettiriyor. Ben susadığım için su ararken, o niyetli olduğu için akşama kadar oruçlu olmanın ruh halindeydi. Aklımdan geçeni "iyi ki söylememişim" dedim. Güzel konulardan muhabbet ettik... Bu enteresan taksici, sanki asırlar öncesinden süzülüp gelmiş bir Yunus Emre gibiydi... Diyordu ki: "Bir dilenci görsem ve bana 'Allah rızası için' dese durup cebimde olandan mutlaka bir şey vermek zorunda hissederim kendimi... Çünkü bana Allah'ın rızasını hatırlatıyor. Ben Rabbimin hatırına istenir de onun hatırını hiç kırabilir miyim? Hâ, onun ihtiyacı varmış yokmuş, o benim bilgimi aşar. Ben o kadarını bilemem." Nasıl tatlı bir dili vardı. Ne kadar doğal ve ne kadar samimi duygularla konuşuyordu... Yol bitsin istemiyor insan... Söz döndü dolaştı, Allah'ın kelamı Kur'an-ı kerime geldi. Ondan bahsederken dudakları titriyordu. Heyecan içindeydi. Sesinin titremesi üzerine bir kez daha baktım. Aman Allah'ım taksicinin gözlerinden yaş akıyordu... Kimdi bu adam? Devamı yarın... Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00