Giyim kuşamları makyajları öyle abartılıydı ki görenler, o kadınların nerelerde çalıştığını tahmin edebiliyordu. Ayşe'yle onlara üzülerek bakardık. Onlar ise kaşarlıydı. Yukarı çıktık. Patronun elinde lacivert renkte, oldukça göz alıcı bir tuvalet vardı. Şimdi abiye deniliyor. Ayşe'ye elbiseyi uzattı: -Ben çıkıyorum, sen bunu giyin beni çağır. Bir adım atıp geri döndü: -Ha yalnız, bunu içindeki atleti çıkarıp giyeceksin. Zavallı Ayşe hiç istemediği halde denileni yaptı. Bense hâlâ şaşkın, olanları seyrediyordum. Elbise tıpatıp uymuştu. Sanki onun ölçülerine göre biçilmişti. Uzun etekliydi ama üst kısmı yok denecek biçimdeydi. Kızcağız yarı çıplak kalmıştı. Hazır olduğunu söylerken gözleri dolu doluydu. Bense aklımı kaçırmış gibiydim. Patron sırıtarak geldi: -Ooo harika olmuş, kız Ayşe inan ki tam manken olacak ölçülerdesin. Prova yaparken bir yandan bana bakıp alaycı konuşuyordu: -Ne o kız, niye al al olmuş yüzün. Sen de arkadaşının güzelliğine hayran kaldın değil mi? Bu sözlerle kan beynime sıçramıştı ama susuyordum. O ise pişkindi: -Ayşe, akılsızlık etme. Gel evet de seni hemen manken yapalım. Bu yoksul hayata katlanılır mı? Şu güzelliğine yazık. Prova nihayet bitmiş aşağıya inmiştik. İkimiz de perişandık. Paydos zilinden önce dışarı koştuk. İnsanların şaşkın bakışına aldırmadan hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Oradaki parkın banklarında birbirimize sarılıp içimiz boşalana dek ağladık. Nice bir zaman sonra ağlamaktan kıpkırmızı olan güzel gözleriyle yüzüme baktı: -Ah Zehra, ben şimdi ne yapacağım. Evde otursam sıkılıyorum. Çalışsam tacize uğruyorum. Daha önce de böyle oldu. Söyle ben ne yapayım. Evlenip yuva kursam, rahatsızlığım engel. Ben de onun kadar çaresizdim. Gidip akıl danışacak kimse de yoktu etrafımızda. Karar verdik. Artık çalışmayacaktık. Öyle de yaptık. Sonraları ayda bir kere de olsa birbirimizi ziyaret ediyorduk. Çok sonraları bir gün elinde bir düğün davetiyesiyle çıkageldi. Her şeye rağmen evlenmeye karar vermişti. Neden böyle bir karar verdiğini ne ben sordum ne o söyledi. Evlendikten iki yıl sonra doktorun itirazına aldırış etmeden; anne oldu. Bir kızı olmuştu. Sonra ben de evlendim. Çocuğum bir yaşına geldiğinde ana babası bir şekilde beni bulmuştu. Ayşe'nin sağlığı iyice bozulmuş. Şehir dışındaydı. Ziyaretine gidemedim. Aradan 35 yıl geçti. Bilmem hayatta mı? Yoksa hiç sevmediği bu dünyayı terk etmiş mi bilmiyorum. Ama o yaşadıklarımız dün gibi hâlâ gözlerimin önünde. Ne zaman hatırlasam gözlerim yaşla dolar... Rumuz: "İyiler iyi"-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00