-Halil Pehlivanım, seni pikniğe davet ediyoruz... Sakın ha gelmem deme! -A be Şeref Abi, ne yönedir davet? Bursa Edirneliler Derneği davet etmiş. Halil Pehlivanı da almadan gelme demişler. Şeref Abi çok ilginç birisi... Onunla da program vesilesiyle tanıştık. Rumeli şivesinde konuşurken ilgisini çekmiş. Bir bağlanmış sormayın gitsin. Şimdi cebinde küçük not kâğıtlarıyla geziyor. Rumeli ile ilgisi olduğunu söyleyen herkese tutuşturuyor. "Her Pazartesi 22:45- 02:00 arası TGRT FM'de" "Ne var bu saatte?" "Abe Halil Pehlivan konuşuyor be... Ağzından bal damlıyor..." Kendisi de saati kurup erkenden yatıyormuş. Program başladığında kalkıyormuş. Her gece sesler... Ta gece 02.00'ye kadar... Neyse... 2000 yılı haziran başlarıydı... Şeref Beyle birlikte düştük yola... Çayır çimen yeşillenmiş... Güller açmış. Ortalık burcu burcu kokuyor. Bursa-İnegöl yolundaki piknik yerine yaklaştığımızda bizimki aradı. -Yoldayız geliyoruz... Halil pehlivan da yanımda. Yanıma almadan gelir miyim bre... Nasıl bir heyecan sarmış bekleşenleri... Halil Pehlivan gelecekmiş kolay mı be... İyi de onlar beni tanıyor mu? -Yook... -Ben onları tanıyor muyum? -Hayır... Sadece onlar beni radyodan dinliyorlar... Dinleyicilerim... Bir bakıma da hayranlarım yani... Radyo program sunuculuğu hakikaten çok farklı. Asıl olan ses ve nefes... Dinleyiciler, sese ve programın konusuna göre konuşanı hayal ederek ete, kemiğe, hatta hayallerindeki karaktere büründürüyor. Bekledikleri "Beyaz atlı" şekline sokuyorlar. Sese âşık olanların, sesle sevdalananların sayısı az değil. Biz de TGRT FM'de Rumeli programı sunuyor, serhat boyu kültürünü, akıncıları anlatıyoruz... Sesimizi mümkün olduğu kadar gür çıkarmaya çalışıyor, zaman zaman "Hey bre hey!" diye nara patlatıyoruz. Bir de programda "Deliceli Halil Pehlivan" diye takdim ediyoruz ya... Allah'tan "Boyum 2.10, kilom 120" demiyoruz. Ama ne olursa olsun pehlivan deyince insanın aklına Koca Yusuf kadar olmasa da şöyle okkalı bir pehlivan geliyor. Öyle hayal ediyorlar. Aynen öyle... O an aklıma geldikçe hâlâ gülerim. Herkes Deliceli Halil Pehlivan'ı karşılamak için yola çıkmış. Piknik alanına vardık. Sarmaş dolaş olduk. Ama kimileri geri dönüp dönüp bir bana, bir daha geriye bakıyorlar. Sanki pehlivan daha geride... Yüzlerce kişi çayırlığı doldurmuş. Ses düzeni kurulmuş: "Gazeteci ve radyocu Deliceli Halil Pehlivan geldi" diye anons ettiler. Alkış tufanı koptu... Mahcup şekilde mukabelede bulunarak davet sahiplerinin yanına vardım. Ter su içinde kendimi bir sandalyenin üzerine attım. Biraz sonra ufak tefek, elli yaşlarında biri yanıma yaklaştı. Şaşkındı. Biraz da öfkeli: "Deliceli Halil Pehlivan sen misin?" dedi. Boyun büktüm: "Evet benim." Şöyle baştan aşağıya doğru beni bir süzdü: "Tüh be! Ben de seni bir şey zannederdim bre. Bütün hayallerimi yıktın!" dedi. "Peh bre... Deliceli Halil Pehlivanmış... A be seni ben bile yenerim." Gülsem mi ağlasam mı dedikleri an... Baktım olacak gibi değil. Karizma elden gidecek. Gayrete geldim. Ceketimi çıkardım: "Bre haddini bilmez ihtiyar. Beni yenermişsin ha? Gel de sana şu çayırın otlarını bir güzel yoldurayım. İster kendin ye, isterse ineklerine götür" diye şaka yollu tepki gösterdim. Baktı ki ciddiyim: "Misafirimizsin, seninle güreş yakışık almaz. Yoksa seni sakat sakat İstanbul'a gönderirdim" diyerek sırtımı sıvazlayıp ayrıldı. Arkasından bakakaldım... Boşuna dememişler "Beni uzaktan sev" diye... Halil Delice-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00