Benimle beraber Kur'an-ı kerim kursu öğrenmeye geliyordu. Yeni başlamıştı... Benden bir iki gün sonra veya önce... Üsküdar'da Karadavut Camii vardır, Belediye'nin yanında... Köşede sağda kalıyor. O caminin üst kapısının köşesidir mekanı... Rızkını orada arar... Boynunda bir askı... İşte ciklet, kalem, mendil, tırnak makası vb. gibi şeyler satarak evini geçindirir... Gözleri doğduğunda görüyormuş... Çocukken süt kazanına düşmüş... İki gözü de görmez olmuş... İsmi Mesut... Âmâ olmasına rağmen hayattan hiç kopmamış... Daha da enteresanı "artık benden geçti" diyerek hiçbir işin peşini bırakmıyor olması... Üç ay gibi kısa bir sürede, namaz dualarını ve günlük okuyacağı duaları hem de kıraate uygun olarak fevkalade öğrendi. Bu esnada yüreğine bir aşk düştü ki tarif edilemez... Diyordu ki bizim Mesut: -Umre... Allah'ım bir umreye gitmek nasip olur mu? Yaşı kırk kırk beş civarında... Tabii kursa gelip gittikçe arkadaşlarına, cami imamına bu duygularını sürekli dile getirip bir imkân arayınca imam efendi diyor ki: -Tamam Mesut... Sana inşallah bir formül bulacağız... Tabii bizim cami hocası da çok aktif birisi... Gerçekten çok pozitif bir insan... Herkesin yardımına koşan, sosyal faaliyetlerde başarılı çalışmalara imza atan birisi... Üsküdar'da Şeyh Camii var. Bizim eve de yakın... Ticaret Lisesi'nin yakınında. Bu hoca geçici olarak oradan gelmişti Karadavut Camii'ne... Bize de: -Benimle birlikte gelirseniz oraya gelirsiniz, demişti. Biz de: -Olur niçin gelmeyelim, diyerek kabul etmiştik... Şimdi enteresan bir gelişme daha oluyor... Karadavut Camii'nin kenarında sıralanmış rızk peşinde koşanlardan birisi de bir ayakkabı boyacısı... Onun da adı İzzet... İzzet de camiye Kur'an-ı kerim öğrenmek için gelenlerden birisi... Halka biraz daha fazlalaştı... Boyacı İzzet de çok gayretli birisi... Bir buçuk ay içinde kıraate başladı. Fıkıh bilgileri öğrenmeye başladı... Şimdi Hoca Efendi, Mesut'un umre aşkını öğrendi ya... Onu umreye göndermenin bir formülünü arıyor... Ama gözleri görmeyen birini yolda kime emanet edecek? Birbirini tanıyan insanlar olsun istiyor... Derken yine bir ders esansında laf açılınca Hoca Efendi, İzzet'e dönüyor: -İzzet, sen umreye gitmeyi falan düşünmüyor musun? İzzet, ah çekiyor: -Hocam bende para mı var da umreye gideyim... Ben kim umre yapmak kim? Yani İzzet de çok istiyor umreyi... Ama parası olmayınca ne yapacak. Bu esnada âmâ Mesut diyor ki: -Bende para var. Bir tuhaf oluyorlar... İki insan... İkisinin de rızık kapısı o camiinin kenarı... Birbirlerine yakın. Diyor ki İmam Efendi: -E bak sanki bu iş olacak gibi... Eğer sen İzzet'in umre parasını verirsen, İzzet de sana göz kulak olur. -Ne demek hocam... Yeter ki bana yol arkadaşı olsun. Böylece ikisi umreye niyetleniyorlar... Bir anda aralarında arkadaşlık bağı hasıl oluyor. Aradan geçen süre de iki üç aylık bir süre... Mesut da bütün duaları biliyor İzzet de... Bu iki arkadaş hazırlıkları yaptılar. Bizimle teker teker kucaklaştılar. Öyle hoş ve duygulu bir an yaşandı ki tarif edilemez... Herkes arkalarından: -Güle güle, dedi... Bir iki hafta önce umreden döndü bu iki arkadaş... Zemzemlerini içtik. Hurmalarını yedik... -Nasıl geçti umreniz? -Allah razı olsun İzzet'ten o olmasa ben umre yapabilir miydim? -Yok canım asıl sen olmasan ben umre yapamazdım... Hoca Efendi de dua etti: "Allah ikinizi dünyada böyle yakın eyledi. Ahirette de Cennetinde yakın eylesin!.." Demek ki yürekten dileyince Allahü teala neler halk ediyor... C. Öztürk-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00