Haberde okuyunca oğlum geldi gözlerimin önüne... Yüreciğime taş bastım ama ona da şükür dedim. "Hele ki canı sağ" dedim... Gencecik gelinin haberini duymadız mı? Anasına yalvarır gızcağız.. -Ana beni burada koman. Yaniza alın... Ben bu evde malamat olmuşam. Horlanmışam. Hakir görülmüşem. Kötek yemişem. Gayri canıma tak etmiştir. Canima kıyasım gelir. Ama bizde töre ağırdır. Kız, baba evinden çıktı mı, bir daha dönmesi ar sayılır. Bundan olsa gerek annesi kızına cevap verir: -O evden ancak ölün çıkar. -Ana beni alın buradan... Danayanımorum. -Hayır... Sen artık o evin gelini oldun. Kızcağız bu eziyete dokuz ay ancak sabreder. Bir gün değil beş gün değil, beş yıl değil... Bir ömür bu zulüm böyle mi sürecek? Koca tarafından kollanmayacak. Kaynana tarafından horlanacak. İtilip kakılacak... Ana babası ise bu zamanda kızına sahip çıkmayacak da ne vakit sahip çıkacak? Madem öyle, ben zaten ölmüşüm diyor ve geçiriyor boğazına kör düğümü... Hayatının baharında daha bir yıllık gelin iken canına kıyıyor... Vah kınalı kuzum vah... Ben de o coğrafyaya ait başka bir ailenin ferdiyim. Ne var ki ben evime kız gelin etmedim. Oğlumu yâd ellere 'gelin' verdim! "Oğul da gelin verilir mi?" diye şaşıracaksınız. Hiç şaşırmayın. Vah toprak başan ki kader bu ne edeyim? Oğlumu okumaya gönderdik. Okuyup adam olacak, bize de bakacaktı hee... Okulda bir kıza gönlünü kaptırmış. Birbirini sevmiş beğenmişler. Dedi ki: -Ana ben bu kızla evlenecem... Ne araştırabildik, ne soruşturabildik. Oğlan olmuş Mecnun. Gözü kimseyi görmez... Duyduk ki kızın ailesi zenginmiş. Oğlum kızı zenginliği için sevmemiş elbet. Ama yine de davul dengi dengine... Dedim ki; "Hay oğul, köyümüzde bir düğün de mi yapmıycağız? Kız evimize gelmeyecek mi? Evlendiğini konu komşu bilmeyecek mi?" Dedi: "Anne, o eskidendi. Biz İzmir'de evleneceğiz. Her şey ayarlandı zaten. Tamam." Düğünü de kız tarafı yapıyormuş. Eh ne olsun, kızına dayalı döşeli bir ev almış babası. Bir otomobil almış... Bir de hatırı sayılır iş yeri açmış... E o kadar da olmasın mı? Onlar da öyle diyormuş. O kadar olmasın mı? Oğum da boyun büküyormuş. Biz köylük yerde büyümüşüz. Düğüne davet bile edilmedik. Oğlum geçen bayram aradı. Telefon etti bana: -Anne ellerinizden öperim. Ama bayrama gelemiyorum. -Niye oğlum? -Şey... Ben burada evlendim. İş yerinden de ayrılamıyorum. Meğer oğlum o evin gelini olmuş! Meğer o kıza vurgun kız ailesine... Bizim oğlumuzun ne anası var ne babası, ne hısım ne akrabası... Sanki oğlan giderse geri dönmez mi sanıyorlar kimbilir? Gerçi oğlan da hâlinden memnun... Biz de diyemiyoruz "göndermek istemiyorlarsa sen de bırak gel oğlum!" Sevdiği kızdan mı ayıracaktım? Sözümü dinler miydi? Ya kız tarafının gark edildiği düyalık? Biz neydik ki? Dünyaya getirmiştik sadece. Bir de ırgatlık yaparak okutmuştuk. Ama o bir düğün ile bir anda her şeye kavuşmuştu. Bu varlık bırakılır da memurluk mu yapılır? Ne diyeyim, ben oğlumu boğmuyorum. Allah yeni mekanında mutlu eylesin... Lakin hayatta yaşadığını bile bile bir daha evladıyla görüşememek, onu bir kerecik olsun öpüp koklayamamak da pek bi zormuş... Kızın ailesi de enteresan: "Oğlum sen de duvar kovuğundan çıkmadın ya. Elbet senin de bir anan baban var, git de onları gör" demez mi? Demiyormuş... Demek ki varlık bir başka, para başka bir şeymiş. Parayla insan, insanı bile satın alıyormuş... Allah kimseyi yoklukla imtihan etmesin. > Zülfiye Pınar-Elazığ Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00