"Beni de yanına alır mısın?.."

A -
A +

Halen Anadolu'muzun güzel bir kentinde görev yapmakta olan bir hâkimim. Çok şükür şimdiye kadar çalıştığım her adli kurumda gerek savcı arkadaşlarım, gerek diğer meslektaşlarım gerekse davalarda muhatap olduğum avukat meslektaşlarım ile hiçbir ciddi sorunum olmadı. Bizim valide, geçenlerde hakkın rahmetine kavuştu. Geçenlerde derken yine aradan yedi sekiz ay geçti. "Ecel geldi cihane baş ağrısı bahane" demişler... Allah mekânını Cennet eylesin. Ağladık sızladık ama ölenle ölünmüyor giden geri gelmiyordu. Anneciğimi defnettikten sonra bir iki gün de köyde babamla birlikte kaldık. Artık izin bitmişti. Görevimin başına dönmem gerekiyordu. Hanım ve çocuklar ertesi gün yola çıkacağımız için valizleri hazırlamıştı... Sabah kahvaltı sonrası herkes sırayla elini öptü. Ben de eline eğilmiştim ki babam kolumdan tuttu... Ben bu tutuşu iyi bilirim. Hemen başımı kaldırıp gözlerine baktım. Buğuluydu... Çiftten çubuktan başka hiçbir gailesi olmayan adam iki günde nasıl da çökmüştü... Anneciğim ondan sanki ömrünü de alıp götürmüş gibiydi... -Buyur baba... Bir şey söyleyip söylememek arasında kararsızdı. Dudakları titriyordu. Onu o ana kadar hiç böyle çekingen görmemiştim... İçim cızz etti... Anlamıştım çok önemli bir şey söyleyecekti... Çocukların biraz uzaklaşmasını bekledi. Kulağıma eğildi: -Beni burada tek başıma mı koyacaksın? Ömrüm oldukça o titrek sesi unutmayacağım... Şaşırmıştım. Bunu babam mı söylüyordu? Bu köy onun her şeyi değil miydi? Meğer onun her şeyi annemdi... O, annemle birlikte her şeyini kaybetmişti... Sığınacak bir dulda, bir himaye arıyordu. Dedim ki: -Baba, sen nasıl istersen... Benim de içimden geliyordu... Ama cenazenin ardından hemen söylemek uygun olmaz diye susmuştum. -Sahi beni de alır mısın yanına, dedi... -O nasıl söz baba... Başımız gözümüz üstüne... Hatta istersen hemen gidebiliriz... O koskoca adam çocuklar gibi sevinmişti... Gözleri doldu geldi... -Annen olmadıktan sonra buraları nideyim oğlum, diyordu. Meğer eşler birbirinin kıymetini birbirini kaybettikten sonra anlıyordu... Artık babam bizim evimizde bizimle kalacaktı. Bir kere söyledim eşime... Sağ olsun zerre laf söylemedi... "Senin baban benim de babam" dedi. En çok şaşırdığım da köyden hiç kopmayacak zannettiğim babam, annemin ölümüyle birlikte köyden de köylülükten de el etek çekmişti... Dedi ki: -Evladım artık o malı mülkü evlatlar arasında pay etmeliyim. Bir de annenizden kalan mülkler var... -Hayırlısı baba... -Bir avukata danışalım da bu mülkü uygun şekilde evlatlar arasında taksim etsin bize... Dedim ki: -Baba acelesi yok... Ama eğer illa da taksimat diyorsan, biliyorsun ben hâkimim. Bu şehirde o işlere ben karar veriyorum... -Oğlum hâkimsin ama bu iş miras işi... Yine de bir avukata danışalım... Baktım ki babamın gözünde ben hâlâ çocuğum. Üstelemedim. Onu kırmadım. Kalkıp birlikte bir avukata gittik. İçeri girdiğimizde komik bir durum olmuştu... Babam avukata, avukat da bana saygı gösteriyordu... Nihayetinde karşısında bir ağır ceza reisi olarak duruyordum. Babam bu durumu fark etmedi elbette. Kendi içinden geldiği gibi avukata anlattı. Avukat, karşımda saygısından konuşmak istemiyor, "Siz de bilirsiniz ya reis bey" diyordu... Baktım olacak gibi değil... Bir evrak gösterir gibi yanına yaklaşıp kulağına eğilerek durumu anlattım. Avukat arkadaş da rahatladı. Evlat yüz yaşına da gelse babanın gözünde çocukluktan kurtulamıyordu. Ama babam ile evimiz daha bir mutlu daha bir huzurlu oldu... Çocuklar televizyondan kurtulup onun canlı tarih olan hayatını dinleye dinleye bitiremiyorlar... Rumuz: "Kardelen"-Konya Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.