"Bi­rin­ci is­mi­ni­zi bu­ra­da kul­lan­ma­yın!"

A -
A +

Ken­di­si­ne de­ğer ver­di­ğim kız öğ­ren­cim sı­nıf­ta, ev­li­li­ğin kut­sal­lı­ğı­nı de­ğil flört et­me­nin ve "dü­zey­li bir­lik­te­li­ğin" da­ha an­lam­lı ol­du­ğu­nu sa­vu­nu­yor­du. "Ho­cam, si­zin dö­ne­mi­niz­de çe­kir­dek ai­le fa­lan ola­bi­lir ama gü­nü­müz­de ev­li­lik de­di­ği­niz o söz­leş­me, çift­le­ri ömür bo­yu bir­bi­ri­ne ba­ğım­lı kı­lı­yor. He­le de ço­cuk ol­du­ğu za­man çift­ler ay­rıl­ma­ya ka­rar ver­se­ler bi­le ço­cuk­lar ön­le­rin­de en bü­yük en­gel olu­yor." Hay­ret­ten kü­çük di­li­mi yu­ta­yaz­dım. Bu muy­du ye­tiş­tir­di­ği­miz genç­lik? De­dim ki: -İyi öy­ley­se sen söy­le kı­zım, sa­na gö­re na­sıl bir ya­şa­yış nor­mal­dir? -Ben­ce eş­ler ya­şam­la­rı­nı ni­kâh de­ni­len bağ ile bağ­la­maz­lar­sa, bir­bir­le­ri­ne da­ha eşit me­sa­fe­de olur­lar. Böy­le­ce say­gı­lı olur­lar. Flört sü­re­cin­de de bir­bir­le­ri­ni da­ha iyi ta­nı­mış olur­lar. "Şa­ir Ev­len­me­si" gi­bi ça­ğın ge­ri­sin­de kal­mış bir pi­ye­si kla­sik ese­ri­miz di­ye bi­ze an­lat­ma­nın da hiç an­la­mı yok. Bu kız bi­zim ço­cu­ğu­muz­du. Top­rak­la­rı­mı­za düş­man çiz­me­si bas­ma­sın, ır­zı­mız na­mu­su­muz ayak­lar al­tın­da kal­ma­sın di­ye cep­he­den cep­he­ye ko­şan Ne­ne Ha­tun­la­rın to­run­la­rın­dan sa­de­ce bi­riy­di... Da­ha dün ver­miş­tik son ga­zi­mi­zi top­ra­ğa... Düş­man çiz­me­si gir­me­miş­ti ama ço­cuk­la­rı­mı­zın be­yin­le­ri ve dü­şün­ce ya­pı­la­rı çok­tan fet­he­dil­miş­ti. Hem de ken­di okul­la­rı­mız­da, ken­di eği­tim sis­te­mi­miz­le. De­ğil sı­nı­fın, tüm oku­lun en say­gın öğ­ren­ci­le­rin­den bi­ri olan bu kız, ev­li­lik ko­nu­sun­da böy­le bir ka­na­ate sa­hip ol­muş ise bey­ni bu tür de­ğer­le­re ta­ma­men ya­ban­cı­laş­tı­rıl­mış genç­li­ği mil­li kül­tür ve ge­le­nek ile do­nat­ma­nın ar­tık im­kân­sız­laş­tı­ğı­nı gör­müş­tüm. Ço­cuk­la­rı­mı­za her şey ve­ri­li­yor­du da bir tek mil­li kül­tür ve­ril­mi­yor­du. Hay­ret de­ğil mi? Bu okul­da bir ya­rı­yıl öğ­ret­men­lik ya­pa­bil­di­ği­me hâ­lâ ina­na­mı­yo­rum. İkin­ci ya­rı­yıl bu okul­da gö­rev ya­pa­ma­ya­ca­ğı­mı an­la­dım ve ay­rıl­dım. Hoş, gi­der­ken çok mes­lek­taş se­vin­miş gi­biy­di. Bu de­fa İs­tan­bul'da çok amaç­lı bir baş­ka özel eği­tim ku­rum­la­rın­dan bi­rin­de gö­rev al­dım. Da­ha alt sı­nıf­lar­da öğ­ret­men­lik ya­pa­cak­tım. Bi­raz ümit­len­miş­tim. On­lar "it­hal kül­tür­ler­den" he­nüz et­ki­len­me­miş ola­bi­lir­di. Okul­la­rın açıl­dı­ğı gün ge­nel mü­dür, ida­re­ci­ler ve öğ­ret­men­ler "U" dü­ze­ni al­mış­tık. Ta­nış­ma­da her­kes adı­nı so­ya­dı­nı ve bran­şı­nı söy­lü­yor­du. Ben de sı­ra ken­di­me gel­di­ğin­de ken­di iki isim­li adı­mı ve bran­şı­mı söy­le­yip ye­ri­me otur­dum. Bu an­da okul­la­rın sa­hi­bi ve ge­nel mü­dü­rü sı­fa­tın­da­ki zat, ga­yet cid­di bir şe­kil­de be­nim "Mu­ham­med" olan bi­rin­ci is­mi­me tak­mış ola­rak de­di ki: -Ho­cam bun­dan son­ra sa­de­ce ikin­ci is­mi­ni­zi "Nec­det"i kul­la­nın. "Mu­ham­med" is­mi­ni bu­ra­da kul­lan­ma­yın! Ko­ca okul ba­şı­ma yı­kıl­mış gi­bi ol­dum. El­li kü­sur ya­şın­day­dım. İlk kez ba­şı­ma böy­le bir şey ge­li­yor­du. Bir in­san ki o mü­ba­rek is­mi işit­me­ye bi­le ta­ham­mül ede­mi­yor­du. Böy­le bir dü­şün­ce­ye hâ­kim bi­ri­si bu okul­lar­da ge­nel mü­dür­lük ya­pı­yor­du. Bu ki­şi­nin yö­ne­ti­min­de­ki okul­da bu mil­le­tin ço­cuk­la­rı, mil­li kül­tü­rü­mü­ze ge­le­nek gö­re­ne­ği­mi­ze örf ve ana­ne­mi­ze uy­gun bir şe­kil­de eği­tim gö­re­rek me­zun ola­cak­lar­dı öy­le mi? Akıl ve man­tık­la bu­nu açık­la­mak müm­kün müy­dü? Bu ta­nış­ma top­lan­tı­sı­nın üze­rin­den çok geç­me­di. Öğ­ren­ci­ler şı­ma­rık ve Av­ru­pa­i de­dik­le­ri, as­lın­da so­rum­suz bir ya­şa­yış için­dey­di... Kah­rol­muş hal­dey­dim. Ça­lış­ma­sam ge­çim zor­lu­ğu çe­ki­yor­dum. Ça­lış­sam bu tür or­tam­lar­da her gün ken­di­mi da­ha yal­nız his­se­di­yor­dum. Çok geç­me­di. Okul mü­dü­rü ça­ğır­dı: -Ho­cam, ben bir ku­su­ru­nu­zu gör­me­dim ama oku­lu­mu­zun sa­hi­bi ve ge­nel mü­dü­rü­mü­zün teb­li­ği­ni si­ze bil­dir­mek du­ru­mun­da­yım. Si­zin­le ça­lı­şa­ma­ya­ca­ğı­mız için üz­gü­nüm. Ku­su­ru­mu mü­dür bey bil­mi­yor­du ama ben bi­li­yor­dum. Adı­mın böy­le mü­ba­rek bir isim­le baş­la­mış ol­ma­sı­nın ya­nın­da, bey­ni it­hal kül­tür­ler­le yı­kan­mak­ta olan genç­li­ğe, ıs­rar­la ve sa­bır­la da ol­sa bir dam­la­cık gül su­yu fi­kir ik­ram et­me­ye ça­lış­mam­dı. Okul­dan ay­rı­lır­ken dü­şün­düm de an­ne ba­ba­lar va­rı­nı yo­ğu­nu har­ca­yıp ço­cuk­la­rı­nı bu okul­la­ra adam ol­sun di­ye gön­de­ri­yor­lar­dı. M. Nec­det Dur­sun-İs­tan­bul >> Ya­zış­ma ad­re­si: Tür­ki­ye Ga­ze­te­si İh­las Med­ya Pla­za 29 Ekim Cad­de­si, 34197 Ye­ni­bos­na/İs­tan­bul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.