Yarım saat sonra hastanenin kapısındaydık, eşim işlemleri yaptırdıktan sonra beni alıp doğumhaneye götürdüler. Çok gariban haldeydim. Kimse yüzüme bakmıyor, kimse ilgilenmiyordu. Eşim de sanki kaçar gibi kapıdan bırakıp gitmişti. Çok zor bir doğum gerçekleşmişti. Doğumhanede benden başka kimse kalmamıştı. Başımda bir ebe vardı ve ben artık ölmekle yaşamak arasında gidip geliyordum. Çektiğim ızdırap ebenin umurunda değildi. Çünkü onun için ben, kim bilir kaç bininci vaka idim. Doktor da çağırmıyordu. Böyle yerde çalışanlar için sanki insanlar insan gibi algılanmıyordu bir zaman sonra. Yalvararak: -Bir yudum su verir misin, dediğim de -Olmaz hanım! Şimdi suyun sırası mı hadi gayret et de kurtul, diye cevap verdi. Artık sadece kelime-i şahadet getiriyordum. Ama öldürmeyen Allah öldürmüyordu. Daha imtihanın büyüğü gerideymiş nereden bilirdim ki... Çok güzel bir bebekti yanıma verdikleri... Ama onu sevmeye, bağrıma basmaya dermanım yoktu. Yüzümdeki terleri silecek mecalim (gücüm) yoktu. Yatağa yarı baygın bir vaziyette atıldım. Kalabalık bir odadaydım. Gözlerimi güçlükle aralayıp bakındığımda genç anneler sevinçle bebeklerini emziriyor, seviyorlardı. Benim bebeğim ayakucumdaki minik karyolada mışıl mışıl uyuyordu. Yerimden doğrulmak ben de bebeğimi emzirmek için kucağıma almak istedim ama ne mümkün? Hastanede onuncu günü doldurduğumuzda bebek de ben de sararıp solmuştuk. Üzerimize ölü benzi çökmüştü. Ne evladıma ne de kendime bakamıyordum. Sabahları vizite gezen doktor, hemşirelerin talimatına göre şöyle bir yüzümüze bakıyor: "Hımm bu hasta henüz taburcu olacak durumda değil" diye rapor yazıyordu. Ben çaresizce boyun büküp ağlıyordum. Ne arayanım ne soranım vardı. Annem hasta idi gelemezdi. Ortalık karışıktı. Kimseyi beklemiyordum ama artık eve gitmek istiyordum. Eğer hastanede biraz daha kalırsak ilgisizlik ve üzüntü beni öldürecekti. Eşim geldiğinde beni çıkarması için yalvardım. Halime acımış olacak ki, ertesi gün beni çıkardı. Kader yeni sürprizler yaşamama vesile oluyordu. Ben hastaneye yattığımda kaynanam başka bir ev bulup taşınmış. Yeni evimiz babamlara oldukça uzak dağın başında büyük bir bahçe içinde gecekonduydu. Etrafı çok ürkütücüydü. Ortalık zaten karışıktı. Herkes birbirine düşman gözüyle bakıyordu. Herkes yabancıydı. Başımıza bir hal gelse imdadımıza yetişecek kimse yoktu. Eşim: "Anama laf geçiremedim. Ne yapsaydım onu dışarı mı atsaydım?" dedi. Devamı yarın Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00