Bitmeyen Şafaklar

A -
A +

El mahkum dedikleri şeyi en iyi o anlıyordu... Çünkü onu bırakıp hiçbir yere gidemem derken askerlik çıkıvermişti karşısına... Sözlüsünü bırakıp gitmek... Hakikaten bu bir şaka mıydı? Bir kabus mu? Bir vazife mi? Oysa şunun şurasında ne olmuştu daha? Daha hepi topu iki kez görüşebilmişlerdi. Aslında o da şaşırıyordu şu kısacık zamanda yaşadıklarına... Her şey nasıl da bir anda olup bitivermişti. Ne enteresandı, kaderde varsa oluyordu işte. Oysa rüya gibi bir dünyaya pencere açmıştı... Çünkü onu görmüştü... Onu gördükten sonra, içinde sanki bir yanardağ oluşmuş, ha patladı ha patlayacak. "Allah'ım hayatta görüp görebileceğim en güzel kız budur herhalde" diyordu. Herhalde ne demek kesinlikle o, kesinlikle... Tabii onun da kendisini ilk görüşte beğendiğini sanmıştı. Bilmiyordu ki kızcağız onu ailesinin telkini ve büyüklerinin rızasıyla kabul etmişti onunla evlenmeyi. Söz tamam da... Ya askere gittiğinde her şey yandı bitti olursa... Ah çaresizlik... Üç ay sonra askerde bir telefon aldı. Arayan kızın ailesiydi. "Nişan olsun" deniyordu. Ankara'nın soğukları yeni yeni geçiyordu. Nişan tarihi 15 Mart olarak belirlendi. Heyecanla askerden döndü. Fakat elde olmayan nedenlerle nişan ertelenmiş ve nikah kıyılmasına rağmen nişan için 19 Nisan tarihi uygun görülmüştü. İzninin tamamının bitmesine üzülse de ikinci kez geldiğinde belki de ilk defa uzunca görüşebilmişler ve belki de ilk defa birbirlerinin gözlerine rahatça bakabilmişlerdi. Birbirlerini böylesine sevebileceklerine ikisi de inanmazdı. Ama onları bu dünyada buluşturan kudret sahibi, onların kalplerine bu sevgiyi de yerleştirmişti işte. Çok mu zordu bu? Hele de her varı ol deyince var eden Yücel Allah dilerse... İkisi de diğeri olmadan öleceğini sanacak kadar seviyordu artık birbirini. Mektuplar telefonlar birbirlerine daha çok bağlanmalarına sebep oluyor ama bir yandan da hasret acısı ikisini de eritiyor eritiyordu. İkisi de epeyce zayıflamıştı. Şakaklarında bitmeyecek gibi gelen bu hasretin çukurları oluşmuşken gözlerinde kavuşmanın umudu vardı hep. Her gün yeni bir heyecanla birbirlerini arıyor ve günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyorlardı. Her gün aynıydı halbuki. Kızcağız ev işleriyle ve çeyiziyle uğraşırken, erkek de askerliğin bitmesi için dua etmekten başka bir şey yapamıyordu. Kötü şeyleri birbirlerinden saklıyor, birbirlerinin bir an bile olsun üzülmelerini istemiyorlardı. Şiirlerdi, mektuplardı, hislerine duygularına tercüman olanlar... Askerden duygularını şu dizelerle dile getiriyordu: Bu şafakla aşık mı olunur ey baht-ı siyâh, Ey güzel gözlüm sensiz olmuyor buralarda sabah, Tek bir gülüşün için canânım neler vermezdim âh, Üşüyorum yokluğunda şahittir buna tüm karargâh, Leyla'sını arayan Mecnun'a döndüm neredesin ey yüzü mâh? Defalarca okunan ama yine okunan yine okunan... Defalarca her gün, hep bakılan resimler. Dayanılması zor hale gelen bu ayrılık Mayıs ayı sonunda alınan tezkere ile son bulacaktı. Günler geçmiyor saatler ay günler sene gibi geliyordu. Hiç gam yeme yaş dolsa da yaşlı gözlerin, Vatan borcu namus borcu derip beklerim, Gel tezkere gel tezkere bitsin bu gurbet, Yolunu gözleyen yarin yüzüne hasret. Her şeyin geçici olduğu gibi, o günler de geçmiş sevenler kavuşmuştu. Hatta o günleri özleyeceklerdi bile, hasret çekseler de... İşte yarın birinci yıl olacaktı.. Evlilik yıldönümleri. Şafakları bir senedir beraber doğuyordu artık. > Rumuz: "BM" Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.