Boş beşiği seyrettim!..

A -
A +

Eşim, "Anama laf geçiremedim" deyince bu sözler karşısında ne diyebilirdim ki? Zaten yaşamaktan ümidimi kesmiştim. Hiçbir şey düşünecek halde değildim. Eşim işe gidiyor, kaynana söylene söylene evin işleriyle ilgileniyordu. Ben sürünerek kalkıp minik yavrumu mamayla beslemeye çalışıyordum. O zamanlar hazır bezler yoktu. Olsa bile alacak durum yoktu. O dönemlerin Amerikan bezleriyle kundak yapıyorduk. O bezleri yıkamaya dermanım yoktu. Erimiş, bir deri bir kemik kalmıştım. Kırkımız çıktığında ben de bebeğim de yaşıyorduk. Birazcık toparlanabilmiştim. Evladıma iyi bakabilmek için çırpınıyordum ama zalim ninesi evin işlerini artık benim yapmamı istiyordu. Bu yüzden yavrumu onun izni olmadan kucağıma alamıyor altını gereken sıklıkta açamıyordum. Ne zaman yavrumu alsam gelip kucağımdan alıyor ve haykırıyordu: "Bana bak sersem, zaten emziremiyorsun, bari kucağına alıp da kokuna alıştırma. Sen onunla oynayacaksın da senin işlerini ben mi tutacağım? Hem ne öyle dakkada bir altını açıyorsun? Her gün bez mi yıkanır?" Bu iğneleyici sözlere karşı acizdim. Gücüm ona karşı koyacak nitelikte değildi. Sessizce ağlıyordum. Ancak geceleri onu sevebiliyordum. Bir sabah kalktığımda bebeğimin kollarında birtakım kabarcıklar fark ettim. Eşime gösterdim. "Acaba kötü bir şey mi? Doktora götürsek mi?" dedim. Sosyal güvencemiz vardı. Doktora götürebilirdik. Ama hastanelere uzak mesafedeydik. Ve dediğim gibi sokağa çıkmaya korkuyorduk. Kaldı ki ben zaten gidemez durumdaydım. Eşim annesiyle beraber götürmeye karar verdi. Ertesi gün her şeyini hazırladım. Gerekecek kadar mamasını da biberonuna koydum. Bir anne içgüdüsü ile hiç güvenmediğim insanlara ciğerparemi çaresizce teslim ettim. Onlar giderken boynu bükük gözleri yaşlı arkalarından bakakaldım. İçeriye girdim. Beşiğine yaklaştım. Pembe beyaz yüzü, kara gözleri karşıma dikildi: "Ah yavrummm" diye inledim. "Dört bir yanımız zalimlerce çevrili. Senin varlığına sevinmeme bile izin vermiyorlar." Ah acizlik ah... Ne çok gözyaşı döktürüyor insana. Boş beşiği bir müddet seyrettikten sonra işlerimle meşgul olmaya çalıştım. Zaman bir türlü geçmiyordu. Acaba yavrumun durumu neydi? "İnşallah ciddi bir şey değildir" diye dua ediyordum. Yer uzaktı. Otobüsle ancak gidip gelinebilirdi. Temmuz ayının başlarındaydık. Hava çok sıcaktı. "Allah'ım sen evladımı bize bağışla yüce Allah'ım" diye yalvarıyordum. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet geldiler. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.