Sen de ister misin? -Elbette isterim, dedim... Meğer o benden çok istiyormuş. Hemen kalktı. Sanki beni istemeye geldiği günkü gibi heyecanlıydı... O önde ben arkada Çocuk esirgeme yurduna yöneldik... İçimde tek korku vardı.. Acaba yaşımız tutar mıydı? Ne de olsa emekli olmuştuk ikimiz de... Eğer şartlarımız uyarsa, buradan bir bebeğimiz olarak geri dönecektik öyle mi? Dua ettim içimden: "Allah'ım, büyütmek istediğim çocuğa senin güzel dinini öğreteceğim. Topluma hayırlı biri olarak yetişmesi için çalışacağım. Sen bana hayırlı bir evlat nasip eyle Rabbim..." Gittik kuruma... Başvurumuzu yaptık... Allahtan bebek isteyen aile sırası yok gibi bir şeydi... Birkaç ay sonra haber geldi. O an için olan çocukları gösterdiler. Durumlarını anlattılar. Nasip işte, daha ilk görüşte içim ısınmıştı ona... Daha altı aylık ya var ya yok... Dedim ki eşime: -Şunu alalım ne olur... Vukuatlı nüfus kayıt örneğimizi istediler. Evlatlık alınacak çocukla ebeveyn arasındaki yaş farkı kırk yaşı geçmemeliymiş. Bir yaş ile kıl payı kurtardık... Diğer bilgilerde problem yoktu. Resmî prosedür başlamıştı. Bu arada dedi ki müdür bey: -Bu alacağınız çocuk nüfusunuza kaydedilmiş olacak. İsterseniz kendiniz yeni bir isim verebilirsiniz. Artık kendi öz çocuğunuzun sahip olacağı haklara sahip olacak. Mirasçınız olacak. Ve daha birçok resmî şartları saydı... İçim içime sığmıyordu. Ben ona canım gibi bakacağım... Canım gibi... Minik bebeğimizi alacağımız günü iple çekiyordum. Nihayet o gün geldi... Evimizi çiçek bahçesi gibi süsledik. Evimizin prensesi geliyordu... Nasıl heyecanlı, nasıl mutluydum... İlk günler gözüme uyku girmedi. Birazcık ağlasa ödüm kopuyordu bir şey olacak diye... Altını bezlerken kelebek kadar hassas davranıyordum. En taze sütlerle mamasını yapıyordum. En güzel giysileri almaya çalışıyordum. Güzel güzel patikler, başlıklar, tokalar, oyuncaklar neler neler... Hayatımız şenlenmişti... Evimiz cıvıl cıvıl olmuştu... Hele o emekleme ayları yok mu? Koskoca adam onunla birlikte emeklerken ne kadar da mutluydu... O babası, ben annesiydim... Nasıl da çabuk geçiyordu seneler... Ya da bize öyle geliyordu... Kızımız büyümüş, evde koşup oynamaya başlamıştı... Beşli yaşlara geldiğinde de okul heyecanı sarmıştı... "Ben okula gidicem" diyordu çantasını kapıp... Oysa babasını da beni de bekleyen bir korku vardı. Demişlerdi ki bize: -Çocuk beş altı yaşına geldiğinde kendisine "evlatlık" olduğunu anlatmanız gerekir. Eğer siz bu açıklamayı zamanında yapmaz da çocuk hazır olmadığı bir dönemde başkasından bu gerçeği öğrenirse, başta size olan güveni sarsılır. Dahası diğer insanlarla iletişimi bozulur. Hayatında tamir edilemeyecek yaralar açılır. İyi de o benim yavrumdu. Canımdı. Altı senedir o bana anne, ben ona kızım demiştim. Hangi yumuşak üslubu kullanırsam kullanayım ben nasıl söylerdim, "seni evlatlık aldım" diye... Hele öğrendiğimde kahrolduğum annesinin ve babasının durumunu ona nasıl açıklardık? Bu korkuyla geçiyordu aylar. Nihayet okula da başlamıştı kızımız... İlk sene anlatsam mı anlatmasam mı diye kendimi yiyip bitirmiştim. 2. sınıfa başlamıştı kızım... O gün bir tuhaftı ve huzursuzdu... Sanki korkmuştu. Dedi ki: "Bir adam gelip, beni sevmek istiyor" anne... -Nasıl bir adam kızım? -Bilmiyorum. Bana hep "kızımsın sen" diyor... Beni kucağına almak istiyor... Bugün de geldi yanıma... "Eyvah bu o!" dedi eşim... Ben ise olduğum yere düşeyazdım... Allah'ım nereden çıkmıştı bu adam karşımıza? (Devamı var) Rumuz: "Annem"-Eskişehir Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00