Bu bir İstanbul gerçeğidir!..

A -
A +

Acilin önü ana baba günüydü. Biz de annemizi getirmiştik. İstanbul'da ne çok hasta var! Aslında kum gibi insan kaynar İstanbul. Hastanesi öyle postanesi öyle, diskosu öyle metrosu öyle... Bir tek ibadet yerleri biraz tenhadır. O da enteresan... Neyse, acile gelen herkes önce kendi hastasına bakılsın istiyor. Doktor da hemşire de sayılı. Bu insanlar hangi birine yetişecek? Özel güvenlik elemanları kapı ağzında sürekli uyarıyorlar: -Hasta yanında bir kişi kalsın. Diğerleri dışarı! Lütfen yer işgal etmeyelim. Acil hastaların iniltileri bitmek bilmiyor: "Ölüyorum doktor. Başım fır dönüyor..." "Nefes alamıyorum..." "Sancıdan duramıyorum..." Herkes ayrı bir dert... Bu arada sedyede baygın halde bir kadın geldi. Rengi soluk, ölmüş gibi... Hasta yakınları perişan telaşta... Derken acilin önü yeniden dalgalanıyor. Yine bir sedye üzerinde kan revan içinde bir genç getiriyorlar. Ölmüş mü, ölmek üzere mi belli değil. İnşaattan düşmüş, diyorlar. Hasta hemen ameliyathaneye gönderiliyor... Birkaç dakika ya geçiyor ya geçmiyor bir anda ne olduysa oluyor. Acil'in önünde bir kargaşa daha var ama bu biraz farklı... Acil hasta gelişine benzemiyor. Derken kapı pencere şangır şungur... Birileri dalıyor içeri... Bir yandan da kaba saba naralar... Ne oluyor yahu? Hastaneyi teröristler mi bastı? Aman Allah'ım bir sürü insan, ellerinde sopa önüne gelene saldırıyor... Ne sandalye ne cam ne çerçeve... Bu kadar kalabalığa bir iki güvenlik ne yapsın? -Poliiis! Poliiis! Biz korkudan ta arkalara doğru kaçışırken nereden geldiği belli olmayan bu saldırgan grup acilden dışarı çıkan hemşire, doktor hasta bakıcı, kim geldiyse kafa göz, tekme tokat saldırıyor... Polisler de geldi ama hesapta olmayan böylesi bir kalabalığa güç mü yeter? Ben diyeyim yirmi, siz deyin elli kişi... Polisler de saldırının arasında kayboldu. Gözü önmüş adamlar beş on dakika kasıp kavurdular Acil'i... Ne istiyorlardı, amaçları neydi? Biz, diğer hasta yakınları ve Acil'deki hastalar içerilere kaçışmış, canımızın derdine düşmüştük. Enteresandır orada tekerlekli sandalyede diyaliz için gelmiş bir hanım teyze vardı. Tam bir İstanbul hanımefendisiydi. İstanbul Türkçesiyle kulağıma eğilip dedi ki: "Eskiden İstanbul, şehre göç eden taşralı aileleri eğitir en çok bir nesil sonra İstanbullulaştırırdı. Son çeyrek asırdır bu şehre öyle bir göç oldu ki, İstanbul kimseyi İstanbullulaştıramadan kendisi taşralaştı... Bu saldırıda ben o çiğliği görüyorum..." Bu ne kabalıktı böyle? Bu ne biçim saldırıydı? İnsan olduğumdan utandım... Hastaneye takviye polis geldi. Bu kontrolsüz kalabalığı acilden çıkardı. Gözaltına alınanlar olmuş. Birçok insan yaralanmıştı. Bizi acilde karşılayan hemşireye sordum: -Kimmiş bu insanlar? Cevap İstanbullu o teyzeyi haklı çıkartır cinstendi: Acil'de yakınına değil de başka hastalara öncelik veriyor diye doktoru dövmeye gelmişler? -Ama bu kadar insan nasıl toplanabilir ki? -Buradaki hasta yakını aramış. -Hepsi bir hastanın yakını mı? -Ne kadar hısım akraba varsa hepsi birbirine haber vermiş. Şaşırdım kaldım. Biz yedi göbek İstanbulluyuz. İstanbul'da üç aile kaldık. Sülalemiz, kadın erkek toplasan on kişi... Bu ne biçim bir aile ki akraba sayısı belli değil... Hemşire üzgündü: "Biz can kurtarmaya çalışıyoruz. Onlar bizim canımıza kast ediyor. Bu nasıl bir insanlık anlamadım." Dedim ki içimden, "Az önceki teyzeyi dinleseydin anlardın!.." > Neriman Utku-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.