Üç hafta boyunca gittim, geldim... Dişlerim önce Allaha sonra Niyazi Ustaya emanet. Elinde alet edevat, ağzımın içinde kesiyor biçiyor, kırıyor döküyor... Hiçbir şey anlamıyorum... Bir taraftan da kerameti kendinden menkul anlatıyor: -Geçende bir müşterim geldi... Diş hekiminin biri rezil etmiş kadıncağızın dişlerini. Yeniden protez yaptım da rahatladı. Ağzına tat gelmiş... -Haklısın usta... -Bakma bizim teknisyen olduğumuza... Biz alaylıyız... Onlar bu işi kitaptan okur, biz hayatın içinde öğreniriz... Niyazi Usta, hem konuşup hem çalışarak ağzımda birkaç diş sağlam bırakmış mı bilemiyorum ama geri kalanını kendine göre halletmişti. Kimine dolgu, kimine köprü, yapmıştı bir şeyler... Hem de epey özendiğini söylüyordu: -Haydi geçmiş olsun... Bir hafta içinde alışacaksın... Bu dişlerle fındık bile kırabilirsin... -Ellerine sağlık Niyazi Usta... Ücretimizi ödedik, teşekkür edip çıktık... Ağzımın içi artık bana ait değil gibiydi. Ama bir haftalık alışma süresi vardı. O bir hafta geçmek bilmedi Allah'ım... Sanki ağzımın içinde görünmez taş ustaları vardı. Dişlerimin arasında taş kırıyorlardı... Fındık bile kıracağımı söylediği dişlerle bırakın bir şey çiğnemeyi, üst üste getiremiyordum. Ağrı bir tarafta, dişlerin birbirine değdiğinde dayanılmaz zonklama bir tarafta... Sulu şeylerle karnımı doyurmaya çalışarak sabrettim. Bir hafta sonunda kendimi Niyazi Usta'nın atölyeye zor attım: -Ustam gözünü seveyim, geçmedi... Dişimi üst üste getiremiyorum... -Abi anlıyorum da... Alışacak... Bak biraz daha sabret... Alışacak... Perişan durumdayım... Ama Niyazi Ustanın benim çektiğim acıya aldırdığı yok. "Geçer!" diyor başka bir şey demiyor. Allah'ım nedir bu başıma gelen? Bir gün değil beş gün değil. Ağzımın içinde bir taş kırma makinesi tık tık beynimi kemiriyor. Edemedim, diş hekimi müşterime de haber vermeden devlet hastanesindeki bir başka dişçiye randevu alıp gittim. Çünkü hekim müşterim de niye bana gelmedin diye kızacaktı. Neyse hastanedeki diş hekimi bayan ağzımı açıp bakar bakmaz şaşırdı: -Bu ne biçim protez böyle... -? -Beyefendi, bu ağzı kime yaptırdıysan git ona temizlet... Ben bu dişlere bir şey yapamam! Kadın çekti gitti... Tekrar döndüm Niyazi'ye. Dedim ki: -Ustam yalvarırım bu sıkıntıya bir son verelim. Şu diş belasından kurtar beni. Yeniden mi yapalım, ne yapalım. Ben her şeye razıyım. Yeter ki kurtulayım. -Abi istersen temizleyip, yeniden bir deneriz ama... -Aman ustam ama deme... O son dediğini hemen yapalım. Hemen... Niyazi Usta, "Yapıyorum" diye mahvettiği dişlerimdeki dolguları, protezleri falan sil baştan temizledi, ama hepsini de mahvetti... Ağzımda sağlam diş kalmadı desem yeridir. Ağzımdaki yara bere biraz iyileşsin bu kez kesin doktora gideceğim. Ama hele bir iyileşsin... Derken bu arada Niyazi Usta marketime her geldiğinde sorar oldu: -Abi ne zaman uğruyorsun? "Sana bir daha gelmeyeceğim!" diyemiyorum da utancımdan. O da anlamıyor halden. Derken bir yaz günü akşamıydı. Yine uğradı. Şöyle on-on beş kiloluk kocaman bir karpuz aldı. Ücretini ödedi. "Abi beklerim!" diyerek gitti. Ertesi gün bir de duydum ki Niyazi vefat etmiş. O gece kalp krizi geçirmiş. Ölmüş zavallı... Nasıl şaşırdım anlatamam. Dişlerimi onun elinden kurtardığıma mı sevineydim, zavallının genç yaşta öldüğüne mi üzüleydim. Hoş çocuktu Allah için... Cenazesinden dönerken buruk bir tebessümle dedim ki kendi kendime: -Ula Niyazi... dişlerimi mahvettin ama iyi çocuktun, yine de hakkımı sana helal ettim. Zihni Bilgü-Ordu >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00