"Bu düğün hemen olacak!.."

A -
A +

Nereden de gitmiştim o kartvizit matbaasına... Üzerimdeki telaşı anladı matbaacı: -Acelen ne evlat... -Düğüne yetişeceğiz. -Nasip meselesi evlat... Yeter ki hakkında hayırlısı olsun... Sonra gözü içeride, masa başında kendi halinde çalışmakta olan tek kollu bir ihtiyarı aradı. Acı bir tebessümle devam etti: -O da kavuşmak için sabırsızdı... -Kavuşamadı mı? -Şimdi en sevdiği türkü, "Dön gel bir tanem..."dir. Ağlar sürekli tek gözüyle... İstersen git başına dinle... Tek kanalı vardır onun... Hep o türküyü çalar... Dön gel bir tanem dön gel... Bir tarafım "aldırma işine bak" derken bir taraftan da bu tek kollu yaşlı matbaacıya uğramaktan kendimi alamadım. Elimde davetiye bilgileri yavaş yavaş yanına yaklaştım... Hiç umurunda değildim. Düğün davetiyemizde yazılacak isimleri bildirirken heyecandan sesi titriyordu. Aceleci olduğumu fark etmişti. Göz göze geldiğimde fark ettim görmeyen tek gözünü... Nasıl da anlamlı bakıyordu o gören gözü... Davetiye isimlerini aldı... Kehribar gibi el yazısıyla önündeki sararmış kocaman defterdeki diğer isimlerin altına sıradan bir not olarak yazmaya başladı... Ayaktaydım. Tek ayağımı sürekli oynatıyor, heyecanımdan yerimde duramadığımı gizlemeye çalışsam da gizleyemiyordum... İhtiyar acı bir tebessümle mırıldandı: -Acele isteme evlat... Hayırlısını iste... Vaktin olsaydı sebebini de anlatırdım. Ama bilirim ki senin saniyelerin bile sayılıdır... Alay eder gibiydi aşkımla... Sinirlendim aslında. Ama içimde büyüyen merakın beni oraya çivilediğini fark etmişti. Usulca iliştim, kenarı yırtık eski sandalyeye: -Anlatırsan dinlerim... -İşine yaramaz ki... -Senin hikâyen mi bu? -Ne önemi var? Yaşanmış bir hikâye işte... -Anlat öyleyse... Bütün telaşımı bir tarafa bıraktım bak. Seni dinlemeye hazırım amca... Hele şükür yazma işini bırakıp tek gözünü meraklı bakışlarıma dikerek anlatmaya başlamıştı: "Bu bir aşk hikâyesidir evlat... Tıpkı senin gibi bir gencin aşk hikâyesi... Aşklar zaten hep hikâyedir ya... Neyse... Senin gibi heyecandan yerinde duramayan bir delikanlı varmış... Sevdiği kızla birbirine kavuşacakları günü iple çekiyorlarmış... Kadife sesli, ceylan gibi güzel esmer sevgilisine bir gün kavuşacak mıymış? Yalvarmış annesine: -Git iste anne ne olur... Ailesinin haberi var... Ne olur kırma beni, demiş. Ailesi evladını kırmayıp dünür gitmişler kızın ailesine. Kızı Allah'ın emri Peygamberin kavliyle istemişler. Sevdalık çekmeyen sevdalığı bilmez evlat. Kızın anası gün görmüş biriymiş. Anlamış bu işte sevda kokusu vardır. Yürekler yaralıdır. Kocasını ikna edip "He" dedirtmiş bu işe... "Hayırlısı" diyerek dünürlüğü kabul etmişler. Oğlanın annesi, müjdeyi vermiş oğluna: "Sevdiğini alacaksın hadi bakalım." Oğlan artık durur mu? Demiş ki: "Bu düğün hemen olacak... Hemen..." Gel gelelim o yıllarda prosedür bir hayli uzun. Önce nikâh memurluğuna müracaat edilecek. İsimler askıya çıkacak. On beş gün askıda kalacak... Şu olacak bu olacak... Oğlan sabırsız... Gitmiş nikâh memurluğuna... İşlem başlatacak... Ama o da ne öyle? Nüfus kâğıdını bulamıyor... Aramış taramış yok... Kaybetti mi? Düşürdü mü? Çaldırdı mı belli değil... Şimdi zamanı mı? Bizim kara sevdalı delikanlıya, akıl vermiş gün görmüş bir devlet memuru: -Evlat, telaşını biliyorum. Ama ne kadar acele edersen o kadar hata yaparsın... Şimdi doğruca git muhtarlığa... Senin ilk işin nikâh değil, kayıp cüzdanını bulmak... Bak şimdi delikanlının başına gelenlere sen... (Devamı yarın) Rumuz: "B.M."-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.