Ben bu gençleri bir türlü anlayamadım anlayamıyorum. Onlar mı kendini anlatamıyor biz mi anlamıyoruz onu da bilemiyorum. Biz onları okusun bizim gibi sıkıntı çekmesin diye gönderiyoruz. Onlar ya yuh çekip yumurta atan ya da bilgisayar başında yan gelip yatan genç olup çıkıyorlar. Acaba fakir fukara ailelerin çocuklarını mı kandırıyorlar? Paralı üniversitelerde bu olaylar niçin olmuyor, onu da doğrusu merak ediyorum. Öyle de olsa, böyle de olsa bizi anlamayan bu üniversite gençliğinden ve bu gençliği yetiştiren eğitim sisteminden şikayetimi dile getirmeye çalışacağım. Benim oğlum Boğaziçi Üniversitesinden mezun oldu. Ama işsiz. Soranlar oluyor eşten dosttan: -Oğlun ne yapıyor? -Boğaziçi'ni bitirdi. Makine mühendisi oldu. -Aaa ne güzel... Şimdi nerede? -Boş geziyor. Karşımdakinin suratı bir tuhaf oluyor. E ama ben doğruyu söylüyorum. Oğlum işsiz... İş mi bulamıyor kendisine? Evet bulamıyor... Çünkü onun aradığı şekilde bir iş şekli henüz ülkemizde yok. Ülkemizde var olan işlere de o dönüp bakmıyor. Evde bir odası var... Bir de bilgisayardan oluşan bir dünyası... Allah'tan şimdilik akşam yemeklerinde sofrada görüyoruz kendisini... Yemeğini yer yemez odasına çekiliyor. Tamam artık dünya yansa umurunda değil... Annesi de zavallı oğluna hâlâ çocuk gibi bakıyor. Çay demliyor, istemiyor. Gazlı içecekler içiyor. Çerezlerini tabak tabak yanına taşıyor... Oğlan bilgisayar başında sırtı dünyaya dönük dolaşıyor da dolaşıyor... -Oğlum bu ne biçim hayat? Hiç mi insan sorumluluk almaz? Hiç mi hayata karışmaz. Bak ben çalışıp didinip getiriyorum. Yiyor içiyoruz. Ben olmazsam ne olacak sonumuz. -Onu sen olmadığın zaman düşünürüz? Cevap aynen bu. Bu kadar ruhsuz. Bu kadar duygusuz... Bazen dayanamayıp bağırıyorum: -Hiç olmazsa git de bir elektrik faturası yatır. Al bak parasını da ben veriyorum. Bir fatura yatırmayı öğren. Bir manava git limon seçmesini öğren. Ne bileyim bir fırından ekmek al da gel... Hayat sadece bilgisayar başından mı ibaret? -Ya baba, o senin dediklerin eskidendi... -Eee şimdi nasılmış? -İnternet üzerinden hepsini otomatik ödeniyor. Siparişini veriyorsun hepsi kapına geliyor... Bir de beni aptal yerine koyup gülmez mi? Çıldırıyorum... Hepsi iyi de parasını nasıl kazanacağını hesap etmiyor. Ama evlat işte... Ne yaparsan yap... Bir gün salon kapısının kapı kilidi bozulmuş. O gün de erkenden işim var. Dedim ki hanıma: -Akşama bakarım. Nalbur geç saate kadar açık. Bir kilit göbeği alır takarım... O esnada bizim mühendis dedi ki: -Tamam ben hallederim. Hah şöyle... Hay Allah razı olsun. Azıcık sorumluluk al be... Nasıl sevindim bilemezsiniz. O sevinçle gittim işe... Akşam eve geldim. Hanım dedi ki: -Hani nalbura uğrayacaktın? -Ne nalburu? Ya bizim oğlan halledecekti ya... Döndüm oğlana... "Ne oldu oğlum, kapının kilidi" diye sordum. Ne dese beğenirsiniz: -Sipariş verdim. 48 saat içerisinde gelecekler. -Ne siparişi oğlum, kim gelecek? -Ya kapının kilidinin değişmesini istemediniz mi? Bu konudaki bir firmaya sipariş verdim. Olduğum yerde kalakaldım. Benim nalburdan bütün odaların kilitlerini alacağım fiyata bir kapı kilidi siparişi vermiş. Para? Çektir kredi kartından... Be oğlum, yüz metre ileride köşedeki nalburda bu satılıyor ya evladım. Oradan gidip alıp geleceksin, dört vidası var. Takacaksın. Bunu da mı internetten sipariş veriyorsun? Ben böyle eğitim sistemi de böyle gençlik de görmedim. Biz mi eskiyoruz, çocuklarımız mı değişiyor anlamıyorum. Sefa Yorulcak-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00