Bu kadar mı gönlüm kırılmıştı?!.

A -
A +
"Ne olduğunu anlamadım! Hemen o anda iki tezgâh ileride bir pazar kavgası çıktı ki anlatılamaz... Pazarcılar birbirine girdi. O ona, o ona ellerinde sopa bıçak ne varsa saldırmaya başladılar..." Altı üstü bir kilo domates... Ama ha deyince alabilecek paramız mı var? Eşim işsiz sayılır. Hoş tembel değildir. Rızkımızın peşinde koşar... Helalinden üç beş kuruş da olsa getirmeye çalışır. O gün bebeğimi uyuttuktan sonra iki sokak ötemize kurulan pazara gitmiştim. Birkaç kilo bir şeyler almak istedim. Zaten et alamıyoruz. Kıymayı da ayda bir sefer aldığımızda soframız ziyafet sofrası oluyor. Buna da şükür... Patates aldım birkaç kilo, kuru soğan aldım. Ne var ki domates almaya gittiğimde yaşanacaklardan ben bile habersizdim. Ön tarafa kıpkırmızı domatesleri sıra sıra dizmişti pazarcı... Umarsız bir haldeydi... Biraz telaşlı, biraz öfkeli... -İki kilo domates verir misin kardeş. Hiç konuşma tenezzülünde bulunmadan kesekağıdı aldı. Benim görmediğim kendi tarafından hızlı bir şekilde domatesleri koyup tarttı ve uzattı... Parasını verdim. Para üstünü aldım. Ev hanımıydım ben. Yine de elime alınca şöyle açıp baktım. Bir de ne göreyim... Domateslerin içinde neredeyse sağlam yok. Utanmaz adam hepsini ezik çürük çarık doldurmuş. Ne olacak altı üstü çaresiz genç bir kadın. Aldığı da iki kilo domates. Burası da pazar yeri. Fiş yok, fatura yok. Kontrol yok, denetim yok... Ne yapabilirsin ki? -Kardeşim hep ezik domates vermişsin. Daha ben lafımı bile bitiremedim... Suratıma bile bakmadan elinin tersiyle uzaklaşmamı isteyerek terbiyesizce cevapladı: -Hadi işine hadi... Hadi... Şöyle sağıma soluma bakındım... O an bir zabıta olsa belki şikayet mi edecektim? Bir gariplik duygusuyla sığınacak birini mi aradım?.. Bilmiyorum işte... Bildiğim bir şey varsa o da etraf insan kaynıyor olmasına rağmen sığınacak kimsemin olmamasıydı. Bir başka yerden yeniden domates almak istesem param yoktu... Geri versem alacak tipte biri değildi. Medeniyetten nasibini almamış, konuşmasını dahi bilmeyen saygısız kaba bir adam... Ne bilecek insana saygıyı, ne bilecek çaresizliği, ne bilecek nezaketi... Elimde ezik domateslerle öyle bir üzüldüm ki anlatamam... Beni oraya çeken, tezgâhtaki al al domateslere gözüm düştüğü halde alamamanın verdiği üzüntü ve kimsesizliğimin verdiği çaresizlikle Allaha sığındım. Dedim ki içimden: -İnşallah satamazsın onları... Ne olduğunu ben bile anlamadım... Hemen o anda iki tezgâh ileride bir pazar kavgası çıktı ki anlatılamaz... Halk kenara kaçışmaya yetişemedi... Pazarcılar birbirine girdi. O ona, o ona ellerinde sopa bıçak ne varsa saldırmaya başladılar... Benim domates aldığım tezgâhın da bulunduğu üç tezgah kavga esnasında yerle bir olmuştu... O tezgâha sergilediği halde, garip gurebaya vermediği al al domateslerin hepsi yere saçılmış, kavga eden pazarcıların ayakları altında ezilivermişti... O kavga esnasında pazarcılardan birini bıçaklamışlardı. Kim bilir yakını mıydı neydi? O kaba adam nasıl çaresiz kalmıştı: -Yardım edin... Yeğenimi bıçakladılar... Ambulans çağırın... Az önceki burnundan kıl aldırmayan insan azmanı gitmiş, yerine yerde yatan yeğeni için yardım ve merhamet dilenen bir aciz kul gelmişti... Şaşırdım kaldım... Çok geçmedi, bir ambulans geldi. Yaralıyı alıp götürdüler... Ne domatesi kalmıştı ne pazarı? Allah'tan yeğeni ölümcül darbe almamıştı... Bir dua neler yapar... Anlatılmakla bitmez... Bir beddua da öyle... Bu kadar mı gönlüm kırılmıştı? Gönlü kırılan bir müminin âhı bu kadar mı tesir ediyordu? Allah'ım sen bizi ah almaktan da ah etmekten de muhafaza eyle... > Rumuz: "merhamet"-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.