"Bu kadın da kim Kamil?.."
6 Kasım 2009 01:00
"Babamın evlendiği o kadın, annemin üzerine kuma gelmeyi umursamadığı gibi bir de bizim yaşadığımız aynı eve gelip yerleşmeye utanmıyordu! Babamın aynı evde kalacağız önerisine nasıl razı olabiliyordu?.."
İki kardeş korkudan birbirimize sarılmış, salonda annemle babamın bağırmalarını dinliyorduk: -Bu kadın da kim Kamil, diye soruyordu annem.
Babam, hareketler de içeren o pervasız üslubuyla cevap veriyordu anneme:
-Eee, sana hesap mı verecem be kadın! Bundan sonra burada benimle kalacak.
-Karın mı olacak yani?
-Evet...
-Biz ne olacağız?
-Ne olacaksın? Beğenirsen kalacaksın. Beğenmezsen ölüğün körüne kadar yolun var... Çekip gideceksin!..
Kardeşimle ikimiz, korkudan nefeslerimizi tutuyorduk. Babam eve bir kadın mı getirmişti? Artık bu kadınla mı yaşayacaktı? Onunla mı evlenmişti? Kimdi bu kadın? Nereden gelip hayatımıza girmişti!..
Annem, babamın bu davranışını gururuna yediremiyordu. Doğrusu kaç kadın böyle pervasızlığa tahammül edebilirdi ki? Babamın, anneme değer vermediği gibi kendi erkekliğine de saygı duymayacak kadar seviyesiz bir karaktere sahip olduğunu o çocuk aklımızla düşünemiyorduk.
Kardeşim üç yaşında ben yedi yaşındaydım. Annemin babama karşı herhangi bir yaptırım gücü yoktu. Babam her yönden annemden güçlüydü... Ama gücüne oranla insanlığı yoktu. İkinci evliliğini yapmak için annemin rızasını almaya tenezzül etmediği gibi yeni evlendiği kadını, tutup önceki eşinin yaşadığı eve getirecek kadar müptezeldi...
Ev dediğimiz de sıradan bir apartman dairesiydi. Babamın evlendiği o kadın, annemin üzerine kuma gelmeyi umursamadığı gibi bir de bizim yaşadığımız aynı eve gelip yerleşmeye utanmıyordu. Babamın aynı evde kalacağız önerisine nasıl razı olabiliyordu?
"Sen kendi nefsin için, karını ve çocuklarını bir kalemde silecek karakterde bir adamsın. Senden koca mı olur?" diye düşünemeyecek kadar basit biri olmalıydı...
Annem daha o saatte kararını vermişti. Bunu, alelacele özel eşyalarını toplamaya başladığında anlamıştım.
Ağlamaktan şişmiş gözleri, kimseyi görmüyordu. "Anne biz ne olacağız?" diyen öz kızını dahi...
Küçük kardeşimi kucağına aldığı, bana da anlatılamayan, anlaşılamayan bir nazarla bakıp çekip gittiği o günü hiç unutamam...
Annem gitmişti... Ama nereye? Babamın yanına gitmek istedim. Öteki odada o kadınla birlikteydi... Sanki bir babam bir de o kadın vardı evde... Sanki biz yoktuk... Sanki değildi bu... Gerçekten babamın hayatında yoktuk... Bunu o gün anlamıştım... O gün öldü içimde babam... O gün yaşarken öldü... İçim kan ağlaya ağlaya, kapandığım odamda korkudan tir tir titredim... Saatler geçmek bilmiyor, annem gelmiyor, babam benim ne halde olduğumu bilmiyordu...
Annemsiz ilk sabahımdı. Bir de kardeşsiz... Annem olmayınca bu ev bizim ev olmaktan çıkıvermişti. O kadın bizi evde yok sayıyordu. Babam ise zaten kendinde değildi. Kimseyi gözü görmüyordu.
Annem ev hanımıydı. O kadının çalışan biri olduğunu o sabah anlayacaktım. Çünkü sabah erkenden babamla birlikte çıkıp gitmişlerdi.
O gün okula giderken geri döndüğümde kapıda kalacağımı çocuk aklımla hiç düşünememiştim. Arkamdan önlüğümü düzeltecek, çantamı sırtıma verecek bir el yoktu o sabah... Kahvaltımı, beslenme çantamı hazırlayan annem yoktu.
Okulda öğretmenimin anlattığı hiçbir şeyi duymuyordu kulaklarım. Arkadaşlarımın hiçbir kahkahası bana etki etmiyordu... Allah'ım ne olacaktı halimiz? Babam niye böyle yapmıştı? Annem bizi bırakıp niye gitmişti? Nereye gitmişti? Geri gelmeyecek miydi?
Okuldan eve geldiğimde kapı duvar olmuştu. Anahtarım yoktu? Evde kimse de yok... Komşumuz fark etmişti parkta önlüğümle otururken. Evine alıp karnımı doyururken de öğrenmişti ailemizin durumunu. Seni böyle bırakmazlar çocuğum, üzülme demişti. Acaba öyle mi olacaktı? (Devamı yarın)
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00