İstanbul Cağaloğlu'nda çalıştığımız yıllardı... Bir mesai çıkışı Hakikat Kitabevine uğramıştım. Kitabevinin o yıllardaki müdürü rahmetli Şerif Kayacan idi... Bir konu hakkında konuşuyordu. Herkes onun konuşmasına kilitlenmişti. Dinleyenlerin içinde kimler yoktu ki... Doktor, öğretmen, mühendis, akademisyen... Şerif Kayacan'ın o konuşması tamamlanıp herkes birer ikişer kitabevinden ayrılırken kulakları çınlasın İsmet Emanet Ağabeyin yanındakine söylediği bir söz dikkatimi çekti: -Bu koltuk hakikaten konuşturuyor arkadaş. Yıllar önce o koltukta otururken, ben de böyle bülbül gibi şakırdım. Şimdi ağzımı açıp da iki çift laf etmekten acizim. Marifet meğer o koltukta oturmaktaymış... İsmet Emanet Ağabeyin bu konuşmasını benimle birlikte birkaç kişi daha duymuştu. Tabii o kimselerden bu sözü hatırlayan var mıdır bilemiyorum. Hatta belki İsmet Ağabey bile hatırlamaz. Ama o söz beni ta o gün çok etkilemişti... O anlamlı ve esrarlı söz çok dikkatimi çekmişti. Demek ki kişi, tasavvufi bir düstur ile kendinden bilmeyecekti... "Bu koltuk konuşturuyor arkadaş..." Demek ki o koltuğa kim oturursa, kim görevlendirilmişse öyle mi? Himmet dedikleri şey böyle bir şey miydi? Geçti o günler tabii... Aradan çok seneler geçti... Kitabevinde görev değişiklikleri oldu. Değişik yer ve değişik zamanlarda arada bir karşılaştık. Hal hatır sorduk birbirimize... Ama onu her gördüğümde o yaptığı mükemmel sohbet ve sohbet sonrası çıkışta İsmet Ağabeyin o "efsunlu" sözünü hep hatırladım... Aradan on-onbeş sene geçmişti... Kimler gidip kimler kalmıştı... Şerif Kayacan Ağabey ile Yenibosna'dan Şirinevler'e kadar bir İETT otobüsü yolculuğumuz olmuştu: -Nasılsınız Şerif Ağabeyciğim? -Çok şükür iyiyim. Siz nasılsınız? -Yolculuk nereye? -Şirinevler'e kadar gidiyorum. O konuşsun diye bekliyor, âdeta "şimdi konuşur" gibisinden özellikle susuyordum. Ama hayret... O hiç konuşmuyordu... Dayanamadım. Dedim ki kendisine: -Ağabey, o kitabevindeki günler neydi öyle? Neler anlatırdınız... Ne güzel istifade ederdik sizden... Duygulandı... Gözlerini gözlerime çevirdi... Samimi bir şekilde şunları mırıldandı. "O konuşmalar o koltukta ikendi..." Ardından gülümsedi: "Sen de benden mi sanmıştın?" Bir tuhaf oldum. "Nasıl yani?" dedim içimden... O da aynını söylemişti... Hem de birbirinden habersizce... On onbeş senelik bir zaman diliminde, iki farklı zamanda aynı duygu ve kanaat paylaşılıyordu... Hem de bizzat kendi hayatlarını örnek vererek. Kendi nefislerinde yaşamış olarak... Selim Ceylan-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00