"Bu oğlan donmuş" diyorlardı!..
4 Aralık 2009 01:00
"Her halükârda öleceğimi düşünüyordum. Tercih yapmam gerekiyordu. Donarak mı yoksa köpekler tarafından parçalanarak mı ölmeyi tercih etmeliydim? Eğer köye ulaşırsam belki birisi yardım edebilirdi..."
O kışta kıyamette, çocuk yaşıma rağmen besmele çekip dağlara yöneldim. Annemi görme arzum hiçbir zorluğu düşündürmüyordu. Bir evin yanından geçerken, "Yavrum akşam oldu, bugün bende kal. Yarın sabah devam edersin" diyen teyzeye gitmekte ısrarlı olduğumu söyleyip yürümeye devam ettim. Dağlara yaklaştıkça kar artıyordu. Kar kalınlığının daha düşük olduğu yerleri tercih ederken gerçek yolumdan uzaklaşıp, Köpekli köyüne yaklaşmıştım. Dağların arasında Çamcağız denilen yerden, oraya ulaşabilmem için de küçük bir tepeden geçmem gerekiyordu. Bu tepenin üzerine çıktığımda yorulmuş acıkmış ve korkmaya başlamıştım.
Güneş batmış ortalık alacakaranlık olmuştu. Bayrama daha iki gün vardı. Oruçluydum. Yanımda kese kağıdı içindeki sormuk şekeriyle orucumu açtım.
Çamcağız iki dağın arasında tipinin çok yoğun olduğu bir bölgeydi. Bastığım yerde kara saplanıyor, bir adım atabilmek için bacağımı iki elimle çekip ancak ileri itekliyordum. Buradan gidemeyeceğimi anladım. Tekrar dağın zirvesine yöneldim. Kar kalınlığı azalmıştı ama hava da iyice kararmıştı. Karanlık korkuyu da beraberinde getiriyordu. Bölgede canavar diye adlandırdığımız kurt saldırısına hedef olursam ne yapardım?
Korkumu gidermek için kendi kendime rastgele sözler söylüyordum. Bir süre sonra Bel köyüne yaklaşmıştım. Köpek sesleri geliyordu. Koca köpekleri vardı. Korkuyla karışık ürpermeye titremeye başlamıştım. Tercih yapmam gerekiyordu. Donarak mı yoksa köpekler tarafından parçalanarak mı ölmeyi tercih etmeliydim?
Köyün harman yerinde gelip giderken gördüğüm yaban armut ağacını hedef aldım. Ağaca yaklaştığımda köpekler de etrafımı sarmıştı.
Eğer Yeter ismindeki o kadın olmasaydı. Köpekler beni çoktan parçalayacaktı. Kadın beni kurtarmış ve hangi köyden olduğumu sormuştu:
-Harsa köyünden Gögız'ın Hasan'ın oğluyum, dedim ve köydeki Emine Halamı ve kocası Deli Mustafa'nın adını verdim.
Kadın beni halamlara götürmüştü. Karşımda halamı görünce ağlamaya başlamıştım.
Halam beni kucaklıyor, "Oy yavrum donmuşsun" diyerek ağlıyordu. Evde başka kadınlar da vardı. Odadan, "Bu oğlan donmuş donmuş. Belden aşağısı don" diye sesler geliyordu. Emine Halam üzerimde ne var ne yok soymuş beni bir yorgana sarmıştı. Sobadan uzakta dursun diyorlardı. Beş on dakika sonra halamın kocası da teravihten gelmişti. Benimle konuşmak istiyorlardı ama cevap veremiyordum. Korkuyordum. Herkes bir şey söylüyor, bu kışta bu yolların tehlikesinden bahsediyordu.
Bu sesler arasında uyuyup kalmışım. O gece sahura doğru kendime gelmiş ve "Ben de oruç tutacağım" demiştim. Halamlarla sahur yaparak tekrar uyudum. Uyandığımda güneş doğalı birkaç saat olmuştu. Halam beni köyümüze yolcu etti. Gündüz rahat bir yürüyüşle köyümüze geldim. Evimize yaklaştığımda babam beni gördü. Çok sevinmişti. Varıp hemen elini öptüm. Hoşbeşten sonra anamın yanına gittim. Anam şaşırmıştı:
-Bu saatte nasıl geldin oğlum?
Yaşadığım macerayı anamdan sakladım. Sadece halamlarda bir gece geçirip geldiğimi söyledim. Aylar sonra duydum ki beni köpeklerin elinden kurtaran Yeter adındaki kadın meğer her şeyi herkese anlatmış bile. Tabii sadece köpeklerle karşılaştığım kısmı biliyordu. Oraya nasıl geldiğimi o da bilmiyordu.
Şu an 62 yaşındayım. Kısmete bakın ki yıllar sonra, beni o gece köpeklerden kurtaran Yeter Halanın yeğeni ile evlendim. Beni o bayram arifesi yola düşüren ise anacığımın hasretiydi. Vefat edeli 8 sene olan anamı hasretle ve rahmetle anıyorum.
> Osman Özmen Güneş-İstanbul
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00