Gazetemizde okumuştuk... Sadık Söztutan'ın gözü yaşlı bir hikâyelerinden birinde... Ananın oğluna ettiği dua pek hoşumuza gitmişti: "Tevekkeltü alallah" diyordu ana... O dua sayesinde oğlu da kazadan beladan kurtuluyordu. Biz de ana-oğul birbirimizi kapıdan uğurlarken o duayı etmeye başlamıştık. "Tevekkeltü alallah"... Bu konuşmanın üzerinden neredeyse altı ay, belki daha fazla geçmişti. Ramazan-ı şeriften bir hafta önceydi. Ankara Yenikent semtinde kız kardeşimin bağ evlerine gidecek kardeşimin bahçesinde taze meyve yiyecektim. Eşim memlekete gitmişti. İki oğlum da işe gidecekti. Sabah çok erken kalkmış oğluma kahvaltı hazırlamıştım. Ben kahvaltımı bahçede yapacaktım... Yeğenim beni almaya gelmişti bile kahvaltı etmekte olan oğluma çıkarken seslendim: -Mustafa'm ben çıkıyorum. Çayından aldığı yudumu midesine aceleyle indirip sevgiyle bana döndü: -Anaların bir tanesi "Tevekkeltü alallah" kendine dikkat et... Öyle içten söylemişti ki bir an ürperdim. Bahçeyi çok seviyordum oraya ne zaman gitsem içim huzurla doluyordu. O gün kapıdan içeriye girerken içim daralır gibi oldu. "La havle..." okudum. Biraz rahatlamıştım... Eniştem ağaçları sularken biz de kahvaltı hazırlamaya koyulduk.. Delikanlılığa yeni adım atan yeğenim de bize yardım ediyordu. Kahvaltılıklar taşınmış, kocaman çaydanlığın üstüne yine kocaman demliğe ağzına kadar çay demlenmişti. Güle söyleye kahvaltıyı hazırladık ama çaydanlık ve demlik birbirine uyumlu değildi. Alüminyum olan çaydanlığın kendi demliği yoktu. Üzerindeki çelik demlik de çok sağlıklı durmuyordu. "Aman dikkat edelim" diyorduk. İşte masamız hazırdı. Nedense susamış, yeğenime su getirmesini söylemiştim. Yeğenim bir sürahi dolusu suyu getirirken annesi de çayı getiriyordu. Su ve çay da masadaki yerlerini almışlardı. Kardeşim, eşine kahvaltının hazır olduğunu söyledi. Bana da: "Abla sen de şöyle Ahmet'in yanına doğru geç" dedi. Bu söz üzerine ben oturduğum yerden kalkıp gösterilen yere yanaşırken, nasıl olduysa kardeşim masaya çarpmasın mı? İşte o anda oldu ne olduysa... Bana çok yakın olan kaynar çay dolu demliğin havalanıp üzerime geldiğini dehşetle fark ettim. Kendimi koruyacak bir zaman bulmam imkânsızdı. Kardeşim eyvahlar ederek bağırıyordu. -Abla yandın. Yandın ablacım yandın!.. Evet, koca demlik üzerime dökülmüştü. O an çok korkan kardeşimi teselli etmek için iyi olduğumu, korkmamasını söyledim ama acıdan yüzümün buruş buruş olmasına, uflamama engel olamadım. Giysileri tenimden uzak tutmaya çalışırken, şaşkınlığını üzerinden atan yeğenim ani bir hareketle masadaki sürahinin suyunu üzerime boşalttı. Çığlıklara elinde hortumla bahçe sulayan eniştem geldi koşarak. Hortumu üzerime çevirdi. Sırılsıklam olmuştum. Ağlamakla gülmek arasında gidip geliyorduk. Allah'tan hava sıcaktı. Neyse az sonra bir bağ evine girdik. Üzerimi değiştirdiğimde kardeşimle hayret içinde gördük ki sadece bacağımda hafif bir kızarıklık vardı. Çok hafif bir sızı hissediyordum. İnanılır gibi değildi. Koca demlik üzerime dökülmüştü ama kaynar çay beni yakmamıştı... Yeniden çay demledik. Yarım saat sonra ağrı sızı falan da kalmamıştı. Rabbime şükürler ettim... Kardeşim hâlâ şaşkındı ama ben biliyordum ki evden çıkarken oğlumun halis bir şekilde ettiği dua hürmetine Rabbim korumuş, yakmamıştı... Eee hep anaların duası koruyacak değil ya... İşte bazen ihlaslı şekilde yapılan evlat duası da koruyor... Hamd ü senalar olsun... > Necla Koç-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00