Bu sese kulak verin!..

A -
A +

"Hakkı yenilen halk kandırılmış ve aşağılanmıştır" diyerek mektubuna başlayan İstanbul'dan Orman Mühendisi Kenan Ünaldı, bir feryadı dile getiriyor. "Almanlar, Ren nehrinin yeşilini göstermek, kendilerinin ne derece medeni bir millet olduklarını ispat amacıyla, özel uçak seferleri düzenleyip özel davetliler taşımaktadırlar. Kaldı ki böyle bir Alman yetkiliye, alnına tabanca dayayıp, Ren nehrinin yeşili üzerine kara asfaltlı bir otopark yapacaksın" deseniz, size şu cevabı verir: -Böyle bir cinayet işlemektense, zahmet etme, o tabancayı bana ver, tetiği ben çekeyim. Peki bizde durum nedir? İşte size bir belgesel sunuyorum... Üsküdar-Beylerbeyi'nde sahilde, halkın bir banka yaslanıp denizden nasip alabileceği tek yer olan, imkanları kıt belediyenin bir parkı vardır. Bu parka boy boy meyveli meyvesiz ağaçları, kokulu çeşit çeşit çiçekleri ile gepgeniş bir cennetten köşe bahçe içinde yer alan şahane bir yalı da bitişik komşudur. İlgililer, halka daha geniş hizmetler götürmek gayesiyle bu lüks ve paha biçilmez yalıyı, ne pahasına olursa olsun istimlak edip formalitesini tamamlar ve ardından bina yıktırılır. Enkaz temizliği, yer düzeltme ve düzenleme iş ve işlemleri de gerçekleştirildikten sonra, alan fiiliyata hazır hale gelir. Gelir ama ne hikmetse bir yıl geçmesine rağmen bir türlü faaliyete geçilmez. Bir de bakıyoruz ki, yemyeşil yalının yerinde yemyeşil park sözü verilen, her hazırlığı tamam olan polis kordonu altındadır. Kısa bir zaman sonra da burası kara asfalta bulanıp polisevi hizmetine katılmak üzere bir otoparka dönüştürülür. Düşünün. Yer, değil Türkiye'nin dünyanın, Ren nehri misali, sayılı doğa harikası İstanbul Boğaziçi sahilidir. Allahın lütfu öyle bir yer ki, burada halk mavi ile yeşili, elleri suya değe değe tadıp stres atacak, huzur ve sükun bulacaktır. Ancak, neylersin ki halk ve hakkı dediğin şey de nedir ki? diyen bir zihniyetin basireti böyle şeyleri düşünmekten uzaktır. Bu, halka ve onun hakkına insandan başka bir mahluk gözüyle bakmaktadır. Bu yüzden de halkın o mübarek yeşil park hayal ve beklentisi tarumar edilmiştir. Şimdi halkın nasibini kara tekerler tatmaktadır. Bir ormancı olarak bu ihanet ve cinayeti içime sindiremediğim için günlerden beri imdat çığlığı içinde çalmadığım kapı bırakmadım... Bir yandan da sarıldım kaleme, yalvardım yakardım İstanbul Valisi'ne "Şahsi ve resmi nüfuz ve yetkini kullanarak önlemezsen bu cinayeti, görevi ben üstleneceğim..." dedim. Çevre Bakanına da şöyle dedim: "Yeşile karşı bir çevre cinayeti işlenmektedir. Bunun iki önemli anlamı vardır. Birisi halkın adam yerine değil, dört ayaklı yerine konulmasıdır. İkincisi de AB'ye "Biz aranıza girmeye layık medeni bir toplum değiliz" itirafıdır. Ki her ikisi de milli menfaate darbedir. Bu darbeyi çevreci olarak ancak siz önleyeceksiniz. Bunu önlemez iseniz, adınızı inkar etmiş olacaksınız." Bunlara benzer sızlanmaları İç İşleri Bakanından, parti başkanlarına, hatırlı köşe yazarlarından üniversite hocalarına kadar herkese yazdım. İmdada çağırmadığım yetkili makam ve şahıs kalmadı. Ancak şimdi görüyorum ki Vilayet de, birkaç kamyon toprakla makyajlamak peşindedir. Bu nedenle o imdada çağırdığım makam ve şahıslara tekrar sesleniyorum. İnanmayın. Affetmeyin, aldanmayın. Tıpkı Ren nehrine sahip bir Alman gibi Allahın lütfu olan Boğaz'ımızı şu asfalt kirinden temizleyin. Bu gayreti göstermeyenleri ve cinayetin üstünde oturmaya devam edenleri Allaha havale edeceğim. Unutmayalım, böyle bir havale ile kimsenin ettiği yanına kâr kalmaz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.