Çocukların gülüşmesiyle anladım ki bende bir gariplik var. Tilkilik Caddesinde yürürken elimi şöyle bir başıma attım ki başımda beyaz namaz takkesi... Unutmuşum. İşsizlik, parasızlık, yorgunluk... Bir de ilk defa çıkacağım kitap satışına... Heyecanlıyım... Öğle namazından sonra kalite giyinmişim ama takke hâlâ başımda... Eyvah! Nasıl da komik duruma düştük böyle... Kendi kendime "vah tüh" ederek Mustafa Abinin kebapçı dükkânına gelmiştim. Mis gibi mangal kokusu geliyordu... İçeri tenhaydı. Tezgâhta et dövüyordu. Kalın ve tok bir Urfa şivesiyle "hoş gelmişsen" dedi. -Hoş gördük abi... Oturduk. Biraz sohbet ettik. Derken işte onu gördüm... Basmane sokaklarında gezen o meczubu... Dükkândan birkaç metre uzakta. Onu görüyorum. Orta yaşlı, uzun boylu... Öylece duruyor... Bu yöne bakıyor. Saçı sakalı birbirine karışmış. Uzun zamandır banyo yapmadığı belli. Orada dikilmiş, hiç kıpırdamadan sanki bir beni, bir de içeriyi süzüyordu. Aç mıydı? Deli miydi? Dilenci mi? Üstü başı kir pas içindeki bu meczup kim? Kir pas içindeki uzun ve kalın paltosunda düğmeler ya düşmüş, ya da kopmuş ama çoğu dikilmemiş. Bir tek gözleri çakmak çakmaktı. Bir adım attı. Bir adım daha. Ne bulmuşsa üzerine giyinmiş. Sanki evini sırtında taşıyor. Ben onu süzerken o kararsız adımlarla dükkâna kadar gelmişti. Ve o meczup ağızdan hiç umulmadık bir söz çıktı ki adeta yıldırım gibi çarptı bedenlerimizi: "Bilesiniz ha! Müslüman Müslüman'a yardım etmelidir! Komşusu açken tok yatanın vay haline!" Biz donuk suratlarımızı ona çevirmiş sözün devamını beklercesine sessiz kalmıştık. "Karnım aç! Bana bir dürüm ekmek vermez misiniz?" Mustafa Abi, adamı tanıdık gözlerle süzmüş ve ocaktakine seslenmişti... "Hele bir dürüm hazırla!" O arada ben, hiç beklemediğim böyle birinden bu kendinden emin söylenen bu anlamlı sözün bir dürüme bağlanmasından hicap duymuştum. Meczup hazırlanan dürümü aldı. Elini, Mustafa Abiye doğru uzatıp tokalaştı. Acaba bu meczubun dünyasına, kaç kişi elini uzatmıştı? Kaç kişi değer verip onunla tokalaşmak istemişti? Kalkıp elini sıkmak istedim. Kalktım! Sağ elimi ona doğru uzattım. Bir adım geri çekildi. Elimin havada kalmasına aldırış etmedi. Yüzüme şöyle bir bakıp süzdü. Keskin çakır gözlerini gözlerime dikerek oracıkta son sözlerini söyledi: -Ne o?! Az önce bakıp bakıp duruyordun ya... Bilesin ki senin için benim dışımda gördüklerinden çok daha kirlidir... O sözler yüzümde ikinci bir tokat gibi patladı. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00