Bugün annenizi arar mısınız?

A -
A +

Ya, o gün annem aşure pişirmeseydi? Ya, o gün komşulara da bir tabak aşure ikram etmek için kapılarını çalmasaydım? O gün gördüğüm manzara üç senedir gözlerimin önünden gitmiyor? Allahım çaresizlik ne kadar zor... Ne zaman lapa lapa kar yağarken görsem aklıma komşumuz Cemil Bey Amcalar gelir. Cemil Bey amca kim mi? Dediklerine göre eski bir maliye müfettişiymiş... Bir kibrit dahi alsa, fişini istemesinden zaten anlardınız mesleğini... Hoş adamdı Cemil Amca... Mahallede kimin resmî bir kurum ile işi olsa, hiç üşenmeden gider bizzat ilgilenirdi. Onun devlet kapısında tanımadığı kimse yok diyorlardı. Ama böyle dahi olsa, kimsesizlik enteresandı? Paranız da olsa, pulunuz da olsa, evladınız da olsa, kimsesiz olabiliyorsunuz. Bakın şu komşumuz Cemil Amcaların başına gelenlere? Emekli olduktan sonra eşi Fulya Teyzeyle, memleketi olan bu sahil kentine gelip yerleşmişlerdi. Üç oğlu bir kızı varmış Cemil Bey Amcanın... Ama bir kere olsun ziyarete geldiklerini görmedik. Aile meselesiydi sormuyorduk. Onlar da anlatmıyordu. Beş sene öncesinde Fulya Teyze'nin sol yanına felç inmişti. O günden sonra on yaş birden ihtiyarlamıştı Cemil Amca... Hayata yenilmemek istiyordu aslında. Ama insan yükü ağır mı ağırdı... Yaşlıydı ikisi de... En az seksen yaşına gelmişlerdi. Bu ahir ömürde yatalak bir eş ve sesine ses vermeyen dört duvar içinde geçen bir ömür... Hangi mal hangi mülk bu yalnızlığı telafi edebilirdi ki... İşte o gün... Kapı zillerini çaldım aşure vermek için... En fazla iki kez çalardım. Üçüncüye kalmaz gülümseyen yorgun çehresiyle kapıyı açardı Cemil Amca... Ama bu kez açan yoktu... Bu saatte Cemil Amca mutlaka evde olurdu. Fulya Teyze zaten yatalaktı. Evde olmalılardı yani... Kulak verdim kapıya... İçeriden inlemeye benzeyen bir ses geliyordu... -Yardım eden yok mu? Hayal mi görüyordum? Kulaklarıma inanamadım. Hemen annemlere haber verdim. Babam pijamalarıyla koşup geldi. Kapıdan içeri doğru seslendi: -Cemil Bey Amca... Cemil Bey Amca iyi misiniz? -Yardım edin, diye bir boğuk ses daha duyduk. İşte ondan sonra gelişti bu kimsesiz iki ihtiyarı kurtarma operasyonu... Babam hemen apartman yöneticisine haber verdi. Bir anda apartman sakinleri kapı önüne gelmiştik. Hem sağlık ekiplerine hem polise haber verildi... Allahtan güvenlik güçlerimiz var. Sağlık ekiplerimiz var. Hemen itfaiyeye de haber vermişler. Geldiler... Balkondan içeri girdiler... Gördükleri manzara gerçekten yürek burkan haldeydi... Cemil Bey Amca salonda iken sandalyeden dengesini kaybedip düşünce kalça kemiği kırılmış. Düşmüş bayılmış oraya... Fulya Teyze ise yatalak halde, yerinden kıpırdayamıyor... Salon iç kısımda kaldığı için de seslerini kimseye duyuramamışlar. Para var, pul var, telefon var her şey var... Ama kimsesizlik meğer bambaşka bir şeydi... Benim aşure vermek için geldiğimde bu olayın üzerinden iki gün geçmiş. Zavallılar koskoca iki gün aç susuz, artık ölümü bekliyorlarmış. Tabii gerekli müdahaleler hemen yapıldı. İki şeye hayret ettim. Birincisi, o halde dahi, evlatlarına haber verilmesine "gerek yok" demiş olmalarıydı. Acaba gelmeyeceklerini bildikleri için miydi? İkincisi de komşuluk meğer ne kadar önemliydi. Maksat bir tas çorba değildi. O bahaneyle insanlar birbirini yoklamış, birbirinden haberdar olmuş oluyorlardı? O bakımdan derim ki, hiç olmazsa gün aşırı bir bahaneyle komşular birbirini kolaçan etmeli. Diğeri de "ihtiyacı vardır, yoktur" demeden ayrı mekânda kalan ana baba ve evlatlar bir şekilde aramalı... Müzeyyen İpek-Mersin Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.