“Bir yaz tatilinde evlenmiş şehirden ilçeye de değil; bir dağ köyüne gelin olmuştum...”
Bizimkisi biraz da akraba evliliğiydi... Biraz değil şimdikilerin söylediği "Berdel" gibi bir şey... Benim abim, eşimin ablasıyla evlenmiş, ben de abimin eşinin kardeşiyle evlendim. Babamızın ağzından çıkan kanun olurdu o yıllarda... Gelin kız olduğun zaman gelin gittiğin evin bir nevi "kölesi" gibi algılanırdın...
Öz kaynanam, öz babamın öz kardeşi... Düşünebiliyor musunuz? Buna rağmen beni gelin değil de âdeta köle almış gibi davranıyordu... “Sen artık o evden çıktın... Bir daha orasını unut!” diyordu...
Bundan kırk sene elli sene öncesinde ne enteresandır ki kaynana denildiği zaman geline göz açtırmayan, onu çeşitli duygusal baskılarla mobbinglerle iyi niyetle bakıldığında disipline etmeye çalışan, eğitimsizlik açısından bakıldığında geleneksel olarak kendi kaynanasından gördüğünü uygulayan, duygusal açıdan bakarsanız gelinin hakkını helal etmeyecek derecede kalbini kıran, ona olmadık eziyet eden bir merhamet fukarası akla geliyordu...
Gelinini evladı gibi seven sayan koruyan kollayan gözeten kaynanalarımızdan Allah razı olsun...
Ben gelin gittiğimde eşim henüz okulunu bitirmemişti... Daha bir iki senesi vardı mezun olmak için... Bir yaz tatilinde evlenmiş şehirden ilçeye de değil; bir dağ köyüne gelin olmuştum...
Diyorum ya gidiş o gidiş... Bir daha babamın evine döneceğimi hayal bile edemiyordum, ettirmiyordu kaynanam... Hoş, bir ay sonra çıkıp gelecek olan, “nerede benim kızım?” diye soracak olan vicdanlı, merhametli sorumlu adına ne derseniz öyle bir baba nerede?
Bir bebeğimiz olmuştu... Çocuklar büyürken hastalanır biliyorsunuz, ateşlenir, ishal olur, kusar, karnı ağrır...
Oğlumun da ateşi hayli çıkmıştı... Ama gel gör ki bunu ulu orta dillendir de “çocuğumu doktora götürelim” diye söyle... Ne mümkün? Gelinsin ve ağzını açıp da kendi çocuğunun sağlığı için bile bir çift söz edemiyorsun...
Nihayet çocuğun hastalığı iyice ağırlaşıp da bir tehlike sınırına gelindiğinde kaynanam köydeki büyük kaynımı (kayınbiraderimi) çağırdı. Çocuğu şehir merkezine değil ilçeye doktora götürüp hemen bir şurup filan alıp geri getirmesini tembih etti. Ardından emir tekrarı yaptı: “Şehre gitmek yok. Anladın mı?” DEVAMI YARIN