Çocuklar iskelede ekmek bekliyordu

A -
A +

Vapur iskeleye yanaşırken beni gören çocuklar "Hasan Abi var mı?" diye bağırırlardı.

 

 

 

Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki ekmek yokluğunu Hasan Amca’dan anlatmaya devam ediyorum:

 

“Ekmek bulunamayınca bu meyanda subay ailelerine Eyüpsultan'daki askerî fırından, ailedeki nüfusa göre ekmek verilmeye başlandı. Ama artık bu ekmekler; arpa, çavdar, hatta süpürge tohumu ile karıştırılmış undan yapılmış ve hanımın masaya attıkları ile hiç alakası olmayan kara, bittik gibi ekmeklerdi.

 

Ben bu ekmekleri almak için sabah Beykoz'a uğrayan ilk vapurla Köprü'ye iner, oradan da Haliç vapuru ile Eyüp'e giderdim. İstanbul’un her tarafından gelen yüzlerce emir eri arasında sıra alır eğer vaktinde yetişebilmişsem, bittiğimizi alır yine aynı yolla Beykoz'a dönerdim. Bazen de eli boş dönerdim. Dönüşte, Köprü'den bindiğim vapur Boğaz iskelelerine uğrayıp öğle vaktine doğru Beykoz iskelesine yanaşırken; hanımefendi ile çocuklar beni iskelede beklerlerdi ve vapur iskeleye yanaşırken güvertede beni gören çocuklar dayanamaz ve "Hasan Abi var mı?" diye bağırırlardı. Tabii tahmin ettiğiniz gibi çocukların "var mı?" dedikleri, annelerinin önceki sene çöpe attığı francalaların savaş zamanı temsilcisi olan ekmeklerdi.

 

Şimdi de dilerseniz, benim Hasan Amca rahmetlinin nasihatini tutup tutmadığım hakkındaki merakınızı (şayet etmişseniz) gidermeye çalışayım, biraz gerilere dönmek ve de ayrıntıya girmek suretiyle...

 

Aslında bizim kuşak ve bizden evvelkiler ekmekle ilgili en pahalı dersi 2. Dünya Savaşı içinde almışlardı. O yıllarda (1939-1945) savaşa girmemiş olsak da büyük bir genç insan kütlesini silah altında bulundurmak zorunda kalan Türkiye savaşın getirdiği güçlüklerin hepsinden; can kaybı hariç, nasibini almıştı. Bu meyanda üretim azalmış, tüketim artmış bunun sonucunda da ekmek vesikaya bağlanmıştı. Kişi başına bir gün 150 gram bir gün 300 gram ekmek tahsis edilebilmişti. Kalite itibarıyla da bu ekmekler Hasan Amca'nın Eyüp Askerî Fırınından aldıklarının biraz hallicesiydi. Bir akraba ya da ahbaba misafirliğe gidildiğinde ekmek karnenizi de yanınızda götürmeniz gerekirdi. Aksi takdirde ya nazik ev sahibinizi aç bırakır ya da ev sahibi gerçekçi ve açık sözlü ise aç kalırdınız. Açıkça görülüyor ki bu anlattığım savaş günlerini görmüş ve yaşamış olanlar için ekmeği horlamak veya israf etmek mümkün değildir.

 

     Mehmet Karavelioğlu-50 Yıl Karavana

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.