Ninem çok düzenli, güzel, nazik, çok temiz giyinen, evi pırıl pırıl yapan, iyi yemekler pişiren, güzel konuşan bir köy hanımıydı. Güzel Kur'an-ı kerim okurdu. Bundan elli-elli beş sene öncesine göre köy yerinde yüksek topuklu ayakkabıyla da gezerdi. Bağ bahçe işi, hayvan bakımı ile uğraşmayan ve köyde çok saygı hürmet gören bir kadındı. Köyde ona herkes saygı gösterir, onunla konuşmayı bile bir ayrıcalık olarak görürlerdi. O yıllarda Sülles'in balkonlarında gül, çiçek, bahçelerinde ise turp, marul ve lâhana gibi değişik bitki ve sebzeler yetiştiriliyordu. Biz Türkmenler toprağa sonradan yerleştiğimizden bu tür kültür bizde daha fazla gelişmemişti. Ninem balkonda nane, fesleğen ve kadife çiçeği yetiştiriyordu ama turp, lâhana, marul, kereviz, pırasa, maydanoz, karnabahar gibi sebzeleri biz bilmiyorduk. Ninem enteresandır o yıllarda sigara ve kahve içen bir hanımdı. 1968 yılında doksan yaşlarında vefat etmişti. O yıllara göre hesapladığım zaman bundan yüz sene kadar önce dedemle evlenmiş olması gerekir. Şimdi geriye dönüp bakınca, o yıllarda köy yerinde bir bayanın sigara içebilmesi için o kültürü yaşamış olması gerekir diye düşünüyorum. Biz, köyde sigara içen başka kadın olmadığı için, nineme derdik ki: -Sigara içmek ayıp değil mi?" Ninem derdi ki: -Ben zevkimden içmiyorum, elimin ayasında kaşınma var. Bunun için bana doktor tavsiye etti. Bunun gerçek olup olmadığını bilmiyorum ama gerçekten o yıllarda küçük bir nahiye olan Sülles'te Hakkı isimli bir doktor vardı. Bu doktor birkaç yıl kaldıktan sonra Amerika'ya gitti ve orada epey kaldı. Bir yaz Türkiye'ye geldiğinde Sülles'i de ziyarete gittiğini duydum. O insanlar çok kadir bilir, hatırşinas idi. Ninem yaşlandığı zaman, şuurunu da kaybetmişti. Akşama kadar dallarını balkona kadar uzatmış olan dut ağacının gölgesinde oturur, bol bol da dut yerdi. Biz çocuklar için, o yıllarda, tatlı olarak yaz başlarında yenilecek tek şey dut idi. Dut, hem çoktu, hem de yemek için bir ücret ödemiyorduk. Ama yine de kendi aramızda dut için kavga ettiğimiz olurdu. Dudun dışında tatlı ihtiyacımızı gelin yemişi, tespih ağaçları ve ballık denilen bir bitkinin çiçeklerinin özündeki tatlı sıvıyı somurarak (emerek) gidermeye çalışıyorduk. Şimdi düşünüyorum da, o günkü hayat ve yaşayış tarzımız, sanki günümüzün Kızılderili, Afrika ve Avustralya yerlileri olan Aborjinlerin hayatlarından birer kesit gibi geliyor bana. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00