"Filan köye jandarmalar geldi, deyince hayvanlarla ormana kaçar, günlerce orada kalırdık..."
Rahmetli ninem anlatırdı: Babam iki yaşında yetim kalmış. Ailenin en küçüğü imiş... 3 erkek 4 kız kardeş toplam yedi çocukla ne sıkıntılar çekmiş zavallı... O yıllar, ekmeğin karneyle satıldığı yıllar... Ahırda iki ineği olanın bir ineğinin elinden alındığı yıllar... "Filan köye jandarmalar geldi" diye haber alınca hayvanlarla ormana kaçar, günlerce ormanda kalırdık. Kendi malımızın hırsızı olmuştuk...
Ninem hayvanları sayesinde ayakta durmaya çalışan dul bir kadıncağız... İneklerin sütüyle yoğurduyla peyniriyle geçinmeye, çocuklarını o fakirlik içinde büyütmeye çalışıyormuş... Bize gelince biz de yedi kardeşiz. Üç erkek dört kız. Ben ise ailenin en büyüğüyüm... Geçmiş yıllar Ortaokula gidiyordum. Karabük Demir Çelik'in yaptırdığı tek okul vardı. Sabahtan öğleye kadar ortaokul olurdu, öğleden sonra liseliler gelirdi.
Ben orta biri iki ders borçlu geçtim. İkinci sınıfa gidecekken babam karnemi görmek istedi: "Getir bakayım"
Karneme baktı. İki takıntı duruyordu. Bana kontrollü bir tokat attı. "Bu kadar çocuk içinde bir de senin derslerinle mi uğrayacağım" diyerek okuldan aldı ve beni çırak olarak bir ustanın yanına verdi... Hiçbir zaman görevimi küçümsemedim. Her dönem yaşadığım bir sonraki döneme bana nasihat oldu, tecrübe oldu... Makineci oldum. Çıraklıktan yetişmeyim, ama kariyer yapmış mühendislerle boy ölçüşebilecek donanıma sahibim... Çıraklığım Karabük'te geçti. Patronun bir arkadaşı vardı. O da Demir Çelik'in çıraklık okulundan mezundu. O da makineci idi. Bu bir gün yanıma geldi: "Seni Gebze'ye göndersem gider misin?" dedi. Yıl 1967... Bahar mevsimi... Daha 18 yaşıma yeni giriyordum.
-Rahmetli babama bir danışayım, dedim.
-Bana bir hafta içinde cevap ver, dedi.
Babama konuyu anlatıp fikrini sordum. "Sen bilirsin" dedi. Bir hafta konu üzerinde düşündüm. Bir hafta sonra sordu: "Kararın nedir?" ben de "giderim" dedim. "O zaman iki güne kadar hazırlan" dedi.
Henüz çalıştığım iş yerinde haftalığımı aldım ve patrona dedim ki: "Ustam, ben İstanbul tarafına gideceğim."
Rahmetli ustam şoke oldu... Aynı atölyede askerliğini yapmış olan kendi oğlu da çalışıyordu ama: "Oğlumdan çok sana güveniyordum" diyerek ağlamıştı...
Bu yoksulluğa rağmen canla başla çalıştım. Çok ürettim, az tükettim... Bunların meyvesini yaşlılıkta çoluk çocuğumla huzurlu bir şekilde yeriz dedim. Hey gidi günler...
M.Ç.-Gebze