"Daha o an anlamıştık!.."

A -
A +

Kış ayına rastlayan bir ramazandı. Hoş bir heyecanla o eşsiz günleri ve geceleri doyasıya yaşıyor, manevi eksikliğimizi gidermeye, yapmayı ihmal ettiğimiz veya unutmuş olduğumuz hayır hasenatı da Ramazan-ı şerifin gelmesiyle aklımıza getiriyorduk. Yine böyle bir iftar yaklaşmıştı... Birbirinden güzel yemekler hazırlanmış sofralar kurulmuştu. Çeşit çeşit şükrünü yapamadığımız nimetler... O ara bir telefon çaldı... Arayan bir arkadaşımdı. Hal hatırdan sonra tanıdığı, fakir, yoksul bir aileden ve çocuğundan bahsetti. Havalar soğumuştu. Bu kışta kıyamette zavallı çocuğun üzerine giyecek bir kabanı bile yokmuş. Arkadaşım telefonda anlatırken içim kıyım kıyım kıyılmaya başlamıştı. Bir kabanı olmadan bu çocuk okula nasıl gidip gelecekti. Haliyle çok üşüyordu. Ama ailenin bir kaban alacak kadar dahi imkânı yoktu. Ardından ricasını iletti: -Çevrenizde tanıdığınız birinin çocuğunun fazla kabanları varsa o zavallı çocuğa iletebileceklerini söyledi. -Hay hay, dedim. Ben hemen araştırırım. Vah yavrucak... Üşümesin... Öyle ya bizim oturduğumuz semttekilerin maddi durumları oldukça iyiydi. Hatta bazı çocukların iki üç tane paltoları vardı. Birisini bu çocuğa vermelerinde ne sakınca olabilirdi ki... Hem bu ayda bir fakire sadaka vermenin sevabına kavuşmuş olurlardı. Neyse kafamda görüşeceğim bir iki komşumu düşünerek sofraya oturduk. İftar ettikten sonra o yaşlardaki çocukları olan arkadaşlarımı tek tek aradım. Bir tanesi olumlu cevap verdi. Biraz küçülmüş kabanları olduğunu, onu verebileceğini söyledi. İnanın o kadar sevindim ki... Bir garibin sırtı ısınacaktı. Bir yaraya merhem olacaktım. Fakat sevincim fazla sürmedi. Neden mi ? Arkadaşım ertesi günü arayıp kabanı vermekten vazgeçtiğini söylemişti. İnanın o günü çok üzgün geçirdim. Bayram yakındı ve her şeyden önemlisi üşüyen bir çocuk vardı. Akşam beyim benim çok üzüntülü olduğumu görünce sebebini sordu. Ben de konuyu anlattım. Beyim: -Sen canını sıkma. Biz de gider yeni bir kaban alırız. O yavruyu biz sevindiririz, dedi. Sahi ya nasıl da düşünememiştim. Ertesi gün kaban almaya çıktık. Allahü teala hayır işleri hep kolay getirir. Biz de fazla aramadan kabanı bulduk. Satıcı adam "Küçük gelirse değiştiririz" dedi. Biz de dedik ki: -Aldığımız çocuğu tanımıyoruz. Fakat ihtiyaç sahibi. Biraz da zayıfçaymış. O bakımdan böyle alıyoruz. Mağaza sahibinden Allah bin kere razı olsun. İhtiyaç sahibi bir aile çocuğu olduğunu öğrenince "Ben de bayramlık pantolonunu hediye edeyim" dedi. Evet, garibanın bir de pantolonu olmuştu. Kabanın parasını ödedik çıktık. Üzerimizden sanki bir yük kalkmıştı. Çok mutluyduk. Kendi çocuğumuza almış gibi sevinçliydik. İftar saati yakındı ama "Hazır çarşıya çıkmışken evin ihtiyaçlarını da alalım" dedik. Alışverişimizi yaptık kasaya geldik. Beyim parayı ödemek için elini cüzdanına attı. Ve bir anda yüzü değişti... Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, beyim gülümsemeye başladı. Hey kurban olduğum Allahım, az önce ödediğimiz kabanın parası beyimin cüzdanında öylece duruyordu. Biz şaşkın, mutlu, sevinçli evimize dönerken, yaptığımız hayrın makbul olup olmadığını daha o an anlamıştık. Bir mağduru sevindirmek meğer ne hoş bir duyguydu... Rumuz: M.T. > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.