İyi de bu evin suyu nereden geliyordu? Evlerine epey uzak Çoban Çeşmesi denilen pınardan... Nasıl mı? Uzun bir sırığın iki ucuna asılı, iri iki kovayla su doldurup omzunda taşımakla. Şimdi, suların temizliği ve içme sularında hangi firma kirli araştırması yapılıyor. Oysa o yıllarda evin kızı Narin, sıska omuzlarına aldığı su dolu kovaları getirip büyük küpe doldurup tekrar çeşmenin yolunu tutuyordu, temiz mi kirli mi hiç araştırmadan. Yeter ki ev susuz kalmasın. Bir gün annesi, bir gün o... Baba, özel bir şirkette karın tokluğuna çalışıyordu. Kiracı oldukları ev derme çatmaydı. Buna rağmen kirasını ödemekte zorlanıyorlardı. Annesi beş vakit dua ediyordu: "Allah'ım bize de bir ev nasip eyle..." Duası bir gün kabul olmuş, bir vesileyle basit iki göz bir ev yapabilmiş ve sözüm ona kiradan kurtulmuşlardı. Zavallı anne çok zayıf bir bünyeye sahipti. Bütün yük kızı Narin'in cılız omzundaydı. Küçük kız ise ailesini çok seviyordu. Bu yüzden hiçbir şeyden şikâyetçi değildi. Etrafta öyle komşu da pek yoktu. Baba; sabah namazından sonra uzun bir yolculuğun ardından işine gidiyor, akşam karanlığında yorgun argın eve dönüyordu. Evin oğlu ise okumak için çırpınıyor, burslu olarak kazandığı o dönemin en seçkin kolejinde orta öğretime devam ediyordu. Bu yüzden aile çok mutluydu ama oğulları Ahmet sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Çünkü okulda, öğleyin çıkan güzel yemekler boğazına diziliyordu. Evde anacığı ve kardeşleri yarı aç iken o nasıl yiyebilirdi bu nefis yemekleri? Her şeye rağmen hiç olmazsa Ahmet'in karnına sıcak bir aş giriyordu. Çile dolu yazın arkasından çileye çile eklenerek kış gelip dayanmıştı. Soba yakmak, kışın su taşımak, akşam olunca gaz lambasının şişe isini silip gaz doldurmak vb. hep Narin'in işiydi. Onun ise tek arzusu vardı. Yeter ki, annesi hastalanmasın. Onu canından çok seviyor, ona bir şey olacak diye ödü kopuyordu... Bir sabah yine erken kalkmış, evin günlük su ihtiyacını karşılamak için çeşmenin yolunu tutmuştu. Üç yaşındaki kız kardeşi iki gündür hastaydı. Evin tavanının tahtalarına astıkları kalın urganlardan çocuğa salıncak yapmışlardı. Zavallı yavrucak ateşten inliyordu. Doktora götürme imkânları ise yoktu. Çaresiz, iyileşirse yine kendi kendine iyileşecekti. Narin, suları küpe boşaltırken annesinin sesini işitti. Sanki inliyordu. Hızla içeriye girdiğinde annesini de bitkin bir vaziyette beşiğin başında buldu. Yanına koşup elini tuttu, korkuyla inledi!.. Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00