Dayanamadım artık!..

A -
A +

Aradan biraz vakit geçince arkamı dönüp muavini aradı yine gözlerim. Göz göze geldik... Bir işaret çaktı "tamam!" anlamında... Ümitle beklerken, içimden alaycı bir ses daha kopuyordu: "Gelmeyecek boşunadır bu bekleyişin?" Muavinle kaç kere göz göze geldiysek de artık beni umursamıyordu. Umutlarım azalırken nefsim de galebe çalmak üzereydi... Yanımdan geçerken tekrar ettim: -Kardeşim bakar mısın?' Daha ben konuşmadan yapıştırdı cevabı: "Beyefendi otobüs full dolu. Ne yapabilirim ki?" Yanımdaki bayan tebessüm ederek söze karıştı: "Nezaketiniz için teşekkür ederim. Ama ben rahatsız değilim. Oturabilirsiniz." Bendeniz bu cevap karşısında pancar gibi kızarmışken muavin de problemin hallolmasına bir "Oh" çekip arka koltuklara doğru uzaklaşmıştı. O esrarengiz ses yine peyda oldu içimde: "Sanki şehiriçi belediye otobüslerinde hiç mi bir kadın gelip yanına oturmuyor? Ne olacak sanki? Baksana rahatsız da olmuyor. Fazla ısrar etme! Otobüsteki yolculara karşı da rezil olma!.." Koltuğa yapıştım. İstanbul'a gidiyorum. -Nereye? -Tabii ki önce Eyüp Sultan hazretlerine, daha sonra da diğer Allah dostlarını ziyarete... -Nasıl? -Bu şekilde. İçimden bir feryat koptu "İmdat!" diye... Bir müddet istiğfar ettim. Bir kalp zikreder ya! Bir lafzı ya da bir esmayı... Benim kalbim öyle zikretmiyordu. Ayarı mı bozulmuştu ne? Zira ilginç bir söz geldi ve âdeta yapıştı kalbime: Dudaklarımdan değil, kalbimdendi. Deli gibiydi zikrettiğim... Öyle bilindik bir lafızda da değil. Bu söz, artan kalbimin ritmine öylesine uyum sağlıyor ve onu öylesine yönetiyordu ki, yavaştan hızlı adımlara doğru âdeta koşturuyordu... Ve ben sanki 100 km koşmuş gibi soluk soluğa kalmıştım oturduğum yerde. Bir defa değil, on defa değil, yüzlerce defa bu söz, kalbimin içinden avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "Kalk ve imtihanı geç!" "Peki, ama nasıl?" Dayanamadım artık. Ve birden kalktım. Doğru kaptan şoförün yanına... Kulağına eğildim ve durumu sessizce arz ettim: "Ne yapalım kardeşim?" der gibi iki elini direksiyondan havaya kaldırmasıyla indirmesi bir oldu: "Biliyorum" dedi ve ekledi: -Ama yapacak bir şey yok. Otobüs ilerliyordu... Bazı yolcuların tuhaf ve meraklı bakışları arsında koltuğuma geçip tekrar yerime oturdum. Kadın son hamlemi hiç fark etmemiş olacak ki gülümseyerek selam verdi: -Merhaba, lütfen bu kadar çekingen durmayın. -Yok, öyle değil. Çok yorgunum da. Yarın bir sürü iş beni bekliyor. -İş için mi gidiyorsunuz İstanbul'a? - Şey evet. Öyle sayılır... Bu zoraki tanışmadan sonra bir an, otobüsten inmek fikri geldi aklıma!.. Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.