Dedem çocuklar gibi ağladı

A -
A +

Herkesin kendisine doğru koştuğunu gören Munzur, dağa doğru kaçmaya başlar... Çakılların içinde koşarken birden düşer ve süt elindeki külekten dökülür. Külek, ağaçtan yapılmış bir kovadır. Sütün döküldüğü o yerden işte bu su fışkırır. O zamandan kalma caminin kalıntıları mevcuttu. Belde o kadar güzel ki. Ora halkı, kış 6 ay olduğu için hayvancılık yapardı. Erzincan'a, Elazığ'a, Sivas'a gurbetçi giderdi. Eğitime de çok önem verirdi. Hiç unutmam bir gün Erzurum'da okuyan torununu ziyaret için bizimle Kemah'a oradan trenle Erzurum'a gitmeye katlanan doksan yaşında dedeye şahit olmuşumdur. Biz o zaman binek ve nakliye vasıtası olarak katırlar ile 3 saat yolculuk yapardık. Niye yapardık? Niye olacak, yokluktan... Yani Ankara'dan Kars'a kadar, hatta Diyarbakır'a kadar... Yokluk derken, zaten devlet de fakirdi. Gaz, şeker, ekmek hatta çivi vesika (karne) ile dağıtılırdı. 1940-1950'ler de böyleydi ama bizler yine de hale şükredip devlete bağlılık gösteren bir millettik. Malın, davarın olmuş neye yarar? Çarşıya bir keçi götürür satamaz alır gelirdik. Bir kış basar memleketi 6 ay sürerdi... Bu Erzincan, Erzurum, Ovacık için böyleydi. Bizim için yeni çarık lüks idi. Çarığım yırtılsa onu dedem yamardı. Dedemin ömrü çobanlıkla geçti. 85 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin... "Milli Şef" devri idi. Köye bir memur veya jandarma gelirse insan ürperirdi. O sene yağış olmamış ekinler başak çekmemişti. Her köyü dolaşan "Şahna" adı verilen kolcular vardı. Baharda muhtar ile ekin tarlalarını gezerdi. -Bu tarla ne verir? -Kabala 20 kod. - % 10'u devlete. Harman vakti ölçer ve buğdayın % 10'unu alır giderdi. Bu uygulama senelerce sürdü. Biz de yetiştik Milli Şef devrine. Sene 1940'tı zannederim. Ben küçüktüm. Okula giderken derin kış gelip çattı. Dedem nineme demişti ki: -Ekin yok. Ben yine çoban olayım. Bu 17 nüfusu ne ile beslerim? Nenem "olur" dedi. Ve köylü ile "hayvan başı bir kod buğday, yoksa parası" anlaşıldı. Buğdayı olan buğday, olmayan da para verdi. Sığır başı üç liraydı. Fakat Kemah'tan bir liste geldi: "Kimin buğday borcu varsa versin, yoksa parası ile alıp versin. Yoksa hapis yatacak!" Dedem ile Muhtar Rahmi Dayı gittiler çarşıya. Bu parayı ve buğdayı bulamayız ki demişler. Dedem topladığı buğdayın birazını un, birazını bulgur yapıp ambara koymuş. Fakat köyün etrafı aniden çevrildi. Jandarmalar gelip evleri aradılar. Ve o ambardaki unu, bulguru sorgusuz sualsiz alıp gittiler. Hiç unutmuyorum, dedem çocuklar gibi ağladı, "Ben bu 17 nüfusu nasıl geçindireceğim" diye!.. Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.