Dedemden öğrendiklerim

A -
A +

“Dua çınarı camiinin en ön safını 4-5 yaşında dedemin yanından ayrılmadan işgal ederdim...”

 

 

 

Delikanlıların köy meydanında ellerinde kısa dalga çalan radyolarla bir aşağı bir yukarı volta atmasıysa vazgeçilmez geleneklerdendi. Bizim bayramlarımız lezzetin görücüye çıkma vakitlerine aboneydi. 

 

Yaz akşamlarının canlılık veren durgunluğuyla yerimizde duramaz, içimiz içimize sığmazdı.

 

O bayramlar kapıların minik ellerle ama içten tıklamalarıyla vurulduğu sabahlara çıkardı. El öpenleri çok olurdu mesela büyüklerin. Kafaları okşayan huzurlu şefkat eli, torbaları da doldururdu şekerin, çorabın, mendilin kıpırdayan renkleriyle.

 

Eski bayramlar büyüklerin ellerine inen sevgileri, küçüklerin sevgilerine sinen bereketiydi.

 

Arefeden banyolar yapılır, esvaplar hazır edilir, yakası paçası ayarlanıp kalıp gibi ütülendikten sonra gardıroba dizilir bayram sabahını beklerdi.

 

Kimi biraz mızıkçılık eder evde isyan çıkarır "arefe çiçeği" oluverirdi. Sabahın seherinde uyanıp bayram namazına hazırlanmanınsa tehir edilir tarafı olamaz, teklif dahi edilemezdi. Çünkü tarlada izi olmayanın bayramda yüzü olmazdı. 

 

Muntazam tertibiyle dilimizde dualar eşliğinde abdestler alınır, sağ ayakla evden çıkılırdı bayram namazı edasına. Başımda takkem, cebimde her daim saklı tuttuğum misvakım ve dedemden hediye tespihim, koltuğumun altına dürülüp sıkıştırılan küçük seccadem eşliğinde hızlı hızlı camimizin yolunu tutardım dedem ve babamın arasında.

 

(Dedem Merhum Hafız Ahmet Akbaş çok kuvvetli bir Kur'ân hafızıydı. Ömrünü yüce dinimiz İslamiyet’i öğretmeye ve yaşamaya adamış, camiyi hayatının merkezine koymuş bir din gönüllüsüydü. Namazlarını hatimle kılar, notlarını Arapça ya da Osmanlıca tutardı. Dua çınarı camiinin en ön safını 4-5 yaşında dedemin yanından ayrılmadan işgal ederdim. Hocanın “Allahü Ekber” tekbir nidası ikinci kez de benim sesimden yankılanırdı mahalle mabedimizde. Böyle bir şahsiyetin tedrisatından geçen bu sabi, onun her hareketini arkasından izleyerek beynine kayıt eder, ellerimi arkama bağlar, o ne yaparsa öyle yapar âdeta izlerine basarak gerekirse de söylene söylene yürür ama kendimi onda yaşardım. Öyle hissederdim. Çünkü dedem önceden mutlaka tecrübe etmiştir ki; çocuğa verilecek en iyi eğitim tevhit eğitimidir. Zira insanın önce kul olduğunu bilmesi ve Rabbini tanıması gerekir. Sonrasında da hayatının geri kalan kısmını edindiği bilgiler ışığında düzenlemeli ve yaşamalıdır.) DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.