“Bir çocuğun ruh hâlini düşünmeden nasıl böyle bir karara varılıyor anlamış değilim?..”
Ayrımcılık kavramıyla ilk kez eğitim hayatında karşılaşacaktım… Çünkü okuldaki sınıf arkadaşlarım bizden bahsederken “yurtlu” diyordu. Sanki ikinci sınıf bir insanmışız gibi…
Gerçi biz de altta kalmadık… Biz de onlara kulp takıverdik… "Kasabalılar" veya "dışardakiler" diyorduk…
Yalnız talih onlardan yanaydı… Çünkü onların birer çantası vardı. Defterlerini kalemlerini çantalarından çıkarır, ders bittikten sonra çantalarına doldurur ve çantalarıyla evlerine giderlerdi.
Ya biz? Bizim çantamız yoktu… Bizim defter ve kitabımız nerede duracaktı peki? Nerede olacak sınıflarda dolap vardı. Dolaba kilitliyorlardı bizim kalem ve defterlerimizi…
Her sabah geldiğimizde işe başlayan işçilerin dolaptan tulumlarını giydiği gibi biz de dolaptan kalemlerimizi defterlerimizi çıkarıp öğrenci formuna geçiyorduk.
Bir şey dikkatimi çekiyordu… Öğretmenimiz sınıfa ev ödevi veriyordu… Ama bize ödev vermiyordu.
-Niye? Biz öğrenci değil miydik?
Biz yurtlu olduğumuz için ödev verilmediğini anladığımda kahroldum. Bizi aşağılayıcı ve dışlayıcı bu uygulama üstelik eğitim ve öğretim yaptığımız yerde eğitimin göbeğinde yapılıyordu. Bu kadarına da pes… Bir çocuğun ruh hâlini düşünmeden nasıl böyle bir karara varılıyordu hâlâ anlamış değilim?
Diğer çocuklar ne yapıyordu? Onlar ödevlerini almış olarak defterlerini çantalarına koyuyor evlerine gidiyorlardı.
Bizim ise evimiz yoktu. Biz yetiştirme yurdu çocuklarıydık. Bu acı gerçek daha ilkokulda hayatın bir sillesi olarak karşımıza çıkacak daha acısı eğitim merkezinde çıkarılacaktı… Diğer çocuklar ertesi sabah ödev yapmanın sevinci ve gururuyla defterini açıp öğretmene ödevlerini sunuyorlardı.
Biz ise yurtlu olmamızın ezikliğini ders boyu tekrar tekrar hissederek ödevlerin kontrol edilme sürecini bekliyorduk.
Bir ara öğretmenim elleri arkasında yanıma geldi. Unutmuş muydu benim yurtlu olduğumu? Hatırına mı gelmemişti, bilemiyorum…
“Defterini aç, ödevini göreyim” dedi…
O an sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü… Suçlusu benmişim gibi boş gözlerle itirafta bulundum:
“Ben yurtluyum...”
Öğretmen hemen gözlerini gözlerimden kaydırıp “ha tamam, unutmuşum” diyerek diğer sıraya geçti… Öğretmenin unutması sebebiyle benim yetimhane çocuğu oluşumu bir kez daha açığa çıkarması gururumu incitmişti... DEVAMI YARIN