Yıllarca mesai arkadaşımdı. Uzun zamandan beri görüşmüyorduk. Bir gün, kader bizi çıkarttı karşımıza. Dün berabermişiz gibiydi samimiyetimiz. O halı tüccarlığıyla meşguldü. Ben matbaada ustabaşı olarak çalışıyordum. Ama kriz sebebiyle işsizdim. Birbirimizin, birbirimizsiz geçen yıllarını sorduk. Hoş beşten sonra dedi ki arkadaşım: -Ticaretteki günlerimi arıyorum. Şu an sıkıntıdayım. Ama güzel projelerim var. Birlikte yola çıkabileceğim, arkadaş arıyorum. -Bu sözü benim için mi söylüyorsun? -Evet... Eğer sen de karar verirsen... Dedim ki: -Ben tüccarlıktan anlamam. Sen eğer diyorsan ki iyi şeyler yaparız, sana güvenirim. Bir şirket kurulumuna ihtiyaç var, dedi. Resmî işlemler olmadan önemli ve büyük işler olmuyor, dedi. Fazla para gerekmediğini söyledi. Ticaret onun işiydi. Benim de acil bir durumda lazım olur diye harcamadığım bankada üç beş kuruşum vardı. Bu parayı çekip kendisine verdim. -Al şirket mi kuruyorsun, ne yapıyorsun yap. Kurdu bir şirket. Beni yarı ortak yaptı. Kendi de diğer ortak idi. Bir yer kiraladık. Ne masa var ne sandalye... İşte şu da lazım bu da lazım derken, iş bizi çekip götürüyordu. Dedi ki: -Şuraya gelen gidenin oturacağı bir kanepe, bir iki sandalye, bir masa falan almak lazım... Yıllar önce birkaç kez ürün aldığım bir mobilyacıya gittik. Durumu anlattım. Adam esnafmış, dedi ki: -Hiç tereddüt etmeyin. Ne isterseniz alın... Bu arada arkadaşım bilmediğim bu ticaret işinde faturalar kesiyor, kimini iptal ediyor tuhaf kimselerle görüşüyor, bir şeyler yapıyordu. Ne yaptığını ne ettiğini bilemiyordum. Ama hepsi bilmediğim şeylerdi... Aradan aylar geçti... Bu arkadaş ne kazanıyordu, ne borçlanıyordu hiçbirini bilmiyordum. Bu arada mobilyacının parası bir sene olmuş ödenmemişti. Tabii adamlar aramaya başladılar. Arayan beni arıyordu. Çünkü beni tanıyorlardı. Ben de arkadaşa soruyordum. "Öderiz merak etme" diye cevaplar alıyordum. Birkaç ay da böyle geçince, artık aradaki hal hatır kalmamıştı. Mobilyacı büromuza geldi. O günlerde değişim lafları gündemdeydi. Dedi ki bana: -Sizin yıllar önceki halinizi düşünerek bu ürünü size verdim. Demek ki siz de sahtekârlık değişimine uğramışsınız. Çok gücüme gitti bu söz. Yıkıldım âdeta... Dedim ki: -Beyefendi, ben de arkadaşımın sözüyle hareket ettim. Şu an da bu mağduriyeti yaşıyorum. Çok mahcubum... Acı acı güldü: -Eğer değişmedi isen, bu arkadaşını değiştirirsin! Bu enteresan bir sözdü. Hakikaten biz birbirimize arkadaş olamaz mıydık? Meğer olunamıyormuş. Çok sürmedi. O ortaklık bitti... Beş kuruş kazancım olmadan, binlerce lira zarar ederek ayrıldım oradan. Bu yok zamanda harcadığım emeklerimden çok arkadaşımın haline acıyordum. Ne çok sevdiğim bir insandı. Ama görüştüğü kimseler hep piyasada sahtekâr denilen kimselerdi. Niye böyleydi halen anlamadım. Bir insan zararın neresinden dönülse kardır demeyi bilmeliydi. Demiştim kendisine: "Gel bu serseri mayın gibi işin peşini sen de bırak." O, ticaret risktir diyor, kendine göre risk aldığını söylüyordu. Aradan kaç sene geçti bilemiyorum. Bir gün gazetelerde gördüm. Alacak verecek meselesi yüzünden sokak ortasında ortağı tarafından vurulmuştu. Nasıl üzüldüm... Anlatamam... Kimdi ortağı? Haklı olan mıydı haksız mı? Bilemiyorum... Allah çoluk çocuğuna sabır versin. Ne diyeyim. Meğer insanlar ne bilinmezmiş... Serdal Sungur-Bolu Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00