Devlet, şefkat yüzünü gösterirse...

A -
A +

Nusaybin ile Cizre arasında bir yerde hudutta jandarma bölük komutanı olduğum 60'lı yıllardı. Bölüğü teslim edecek ve tayin olduğum yeni birliğime katılmak üzere yola çıkacaktım. Bir haberle sarsıldım. Bölgedeki askerlerden biri yasak olan mayınlı bir sahaya girmiş. Mayına basmış. Hemen olay yerine gittik. Baktım ki er beşyüz metre ileride. Kalkmaya çalışıyor ama başaramıyor. Bölge mayınlı saha. Girilmez bölge. Giremiyoruz. Çocuk orada kan kaybından ölecek. Bir şeyler yapmak lazım. Baktım olacak gibi değil cipe atlayıp köye gittim. Eski kaçakçılardan İbrahim isimli biri vardı. Durumu anlattım. Dedi ki: -Komutan senin gül hatırın için girerim. Önceki üsteğmen olsaydı he inan girmezdim. Önceki arkadaş şüpheci biriymiş. Çünkü ben gittiğimde köylü benden kenar kenar kaçıyordu. Muhtarı çağırıp sorduğumda beni de önceki komutan gibi düşünmüşler. O, köylüye potansiyel kaçakçı gözüyle bakıyormuş. Olur olmaz zamanda beyanname kontrolü yapıyor, hık mık edenleri dipçikle hizaya getiriyormuş. Beyanname kontrolü demek köylünün elindeki koyun sayısının karakoldaki kartta yazılı olanla aynı olmasını kontrol etmek demekti. Bu sayıya uyum olmadığında kaçakçılık akla gelirdi. Ama ben ta o yıllarda bugünkü "açılım" benzeri bir uygulama başlatmıştım köyde. Camilerine gidiyor, düğünlerine katılıyor, özel durumlarda telefon kullanma imkanı vb. sağlıyordum. Yani onlara jandarmalık yapmaya değil onların huzuru için orada olduğumuzu göstermeye çalışıyordum. Çünkü bize Erzincan Askerî Lisesinde iken bir muhterem hocamız öğretmişti bu düsturu. Subay olduğumuzda bu millete bu anlayışla yaklaşmamız gerektiğini anlatmıştı. İşte şimdi o köylü, benim hatırım için canını tehlikeye sokarak mayınlı arazideki askerimi kurtarmaya "peki" diyordu. Yolda dedim ki: -İbrahim ya mayınlı arazide bir de sana bir şey olursa? O zannetmişti ki kanunen endişeleniyorum. Ben asıl kul hakkından korkuyordum. Dedi ki: -Yok yahu... Senin benden ne haberin vardır. Sen gidersin karakola, bakarsın dürbünle. Ben eğer çıkartır isem telin kenarına bırakır giderim. Ola ki ölürsek, senin bir şeyden haberin yoktur. Samimiyete bak... Bu insan sevdiği için nasıl da kendini böyle tehlikeye bile atıyor. Dediği gibi yaptık. O gitti, eri sırtına alıp büyük bir dikkatle telin kenarına getirdi. Biz de oraya geldik. Dedi ki: -Başınız sağ olsun. On adım kala can verdi. Doktor baktı. Askerin dizden aşağısı lime lime olmuş. Kan kaybından gitmiş çocuk. O an dedi ki İbrahim: -Bunu tekrar götüreceğim. Kurtulsaydı değerdi. Ama şimdi sana hesap sorarlar üsteğmen. Siz karakola gidin, ben onu aldığım yere bırakırım. Sonra devlet gelsin çıkarsın. Bu arada konu tugaya intikal etmişti. Ben de tabur komutanımın emriyle bölükten ayrılıp yeni kıtama Batman'a doğru yola çıkacaktım. O ara helikopterle tugay komutanı ve alay komutanı olay yerine gelmişti. Araçtan inip onları karşıladım. Bölgenin durumu hakkında bilgi verdim. Komutanımız bölge halkıyla olan seviyeli diyaloğuma teşekkür ederek aynı şekilde o erin oradan alınmasını emretti. Benim de yeni görevime gidebileceğim emredildi. Tabii sonradan asteğmenimden öğrendim ki vefat eden o eri, yine aynı şekilde o köylü gelmiş ve askerî yasak bölgenin kenarına kadar bırakıp gitmiş. Bölgeye devletin ceberut yüzü değil şefkat yüzü gösterildiğinde bölge insanı devletine bu samimiyette yaklaşıyor canını bile vermeye hazır oluyordu. Rumuz: "Emekli Bnb"-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.