Bu hatıra, Yıldırım PTT Merkez Müdürlüğünden gazetemize faks çeken ama ismini yazmayan veya yazmayı unutan okuyucumuza ait. "Hayatım Roman'a Mektup" başlıklı yazısında samimi duygularını gazetemizle paylaşmak istemiş: "İstanbul SSK, eski adıyla Eyüp Devlet Hastanesi'ne bağlı Gazi Osman Paşa Semt Polikliniğinin yeni açıldığı dönemlerdi. Sürekli gittiğim doktorun ilgisizliği sebebiyle hekimlerimize karşı içimdeki duygular körelmişti. Ah bilmez miyim ben, hekim olduklarında işleri başından aşkın olur bunların. Hasta eğer paralıysa, varlıklıysa veya hatırlı ise tamam. Onlar için kibar bir beyefendi ya da hanımefendi oluverirler. Bizim gibilere gelince maalesef burun kıvırırlar: "Üff, şimdi nerden geldi bu angarya" der gibi. Ben böyle düşünüyordum. Bir doktora gidip de memnun kalmadığımızı belli edemezdik. Ama yapabileceğimiz bir şey yoktu. Bir dahaki rahatsızlandığımızda başka bir doktora giderdik. Bir şey bildiğimizden mi? Hayır canım... Varsa bir ağrımız sızımız işte giderdik bir doktora. Doktor değil mi, hepsi aynı işte... O da kendi branşıyla alakalı mı değil mi hiç sormaya tenezzül etmezdi. Belki gerek duymazdı. Belki rastgele de olsa, doğru doktora gitmiştik. Ben bunlardan anlamam. Bildiğim bir şey varsa her doktorun hakikaten aynı davranmasıydı. Hemen hepsi aynı hareketleri yapardı. İçeri giren kimdir, şöyle bir göz ucuyla bakar. İlgilenmeye lüzum görmeden, sorgu hakimi gibi seslenirdi: -Neyin var? Eh dilimiz döndüğünce ağrımızı sızımızı söylemeye çalışırdık. Lütfedip ayağa kalkarken, geçin uzanın şöyle derlerdi. Hasta göre göre bıkmışlar artık. Biz zaten bir şey denilmese de biraz sonra oraya uzanacağımızı bildiğimizden geçer uzanırdık. Tüm doktorlar aynı bildik hareketi yapardı. İki tık tık böbreklerimize vururlar. Sırtımızı o ucu yuvarlak hortumlu aletle (stetoskop) dinlerler. Sonra da oturup beyaz reçeteye iki üç hatta dört ilaç yazarlar. Eczaneye yeni bir umut gittiğimizde bir de bakarız ki çoğu birbirinin aynı. Geçen sefer de doktor aynısını yazmıştı. Hiçbir faydası olmadı, derdik. İşte böyle geçerdi bizim doktor-hasta münasebetlerimiz... Yine rahatsız olmuştum. Yine tuttum SSK'nın yolunu... Bir başka doktora gittim. Veya o bölüme o doktor bakıyordu. Ne derseniz deyin. Doktora derdimi anlatmak için içeri girdiğimde, karşımda bana güler yüz gösteren, beni adam yerine koyup dinleyen bir hekim gördüm, şaşırdım. İçimden, "Yoksa beni giydiğim temiz kıyafetlere bakıp da zengin mi sandı?" diye düşündüm. Çünkü karşısındaki sandalyeye oturttu. "Eee nasılsınız bakalım?" diyerek muhabbet eder gibi konuşmaya başladı. Aman bir hoşuma gitti bir hoşuma gitti ki... Beni adam yerine koymuştu galiba... Sonra rahatsızlığımı anlatmamı istedi. Ben "İşte şuram ağrıyor" falan diyecek oldum. "Ne zaman nasıl başladı, hepsini hikâye gibi anlat" dedi. Aa baktım benimle ciddi ciddi konuşmak istiyor. Ne iyi, ben zaten ona derdimi anlatmaya gelmedim mi? Şöyle canımın istediği gibi her derdimi anlattım. Oh bee... Beni sonuna kadar dinledi... Arada bir de not da aldı... Benden film istedi. Bazı tahliller istedi. "Hah şöyle!" dedim. Biraz adam yerine konalım canım. Doktor bey, ayrıca sonuçlara da bakacağını söyledi. Şöyle kendisine içimden geldiği gibi bir teşekkür ettim. Hakikaten film ve tahlil sonuçlarımı da aynı ilgiyle inceledi. Sonra bazı ilaçlar verdi. Eczaneden aldığımda baktım diğer doktorların verdiği ilaçlardan. Ama niye böyle oldu? Onu anlayamadım. Ama bu defa iyileşmeye başladım iyi mi... Yoksa beni ilaçlar değil de doktorun ilgisi mi iyileştirdi? Galiba biraz öyle oldu. Allah'tan hastanemizde artık böyle iyi doktorlar geldi. Ama azizim, inanın aynı hastanede hâlâ hastanın yüzüne bile bakmadan şöyle bir alelusul dinleyip ilaç yazan hekimler var. Bunlar insan tedavi ettiklerini hiç mi düşünmüyor?" Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00