Düşmanını bile ağlatan adam!..

A -
A +

Bir halk otobüsü şoförü konuşuyordu: -Özal kalp krizi geçirmiş. Durumu ağırmış... Bu haberle dünyam kararmıştı... Sanki her şey bir anda anlamsızlaşıvermişti... İyi de neden? Niçin bu kadar sarsılmıştım? Tarif edemiyorum ki içimdeki duyguları... Bu bir şaka olmalıydı. Ya da muhalifi olanlar uydurmuştu... Çünkü o ölürse biz mahvolurduk... Gazeteye gelene kadar dakikalar geçmek bilmedi... Geldiğimde herkesin mahzunlaşmış çehresi aslında gerçeği anlatmaya yetiyordu: Nasıl dualar etmiştim, Allah'ım ne olur onu bize bağışla diye... Yani o herkesin cumhurbaşkanıydı... Alışamadım diyenlerin de... Ama o sanki aslında sadece bizim cumhurbaşkanımızdı. Çocukça bir duyguydu belki ama öyleydi işte... *** Vefatından çok sonra muhterem eşleri Semra Özal Hanımefendiyle yaptığım röportajda öğrenecektim ki rahmetli daha o sabah, kahvaltı öncesi, koridorda yürürken yere yığıldığında ruhunu teslim etmişti aslında... Diyordu ki Semra Özal: -Köşkte ambulans mı yoktu? Sağlık ekibi mi? Hepsi vardı. Dört tane ambulans vardı. Ayrıca bana Cumhurbaşkanı eşi olduğum için ilk yardım öğretilmişti. Ama rahmetli daha düştüğünde ruhunu teslim etmişti. Ondan her söz edilişinde içim halen bir tuhaf olur... Onun sağlığında yaşamış olmak, gerçekten bir şansmış. Bunu zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum. O gün galiba akşama doğru vefat haberi resmî olarak açıklanmıştı... Demek artık o yoktu. Allah'ım ne olacaktı bu Türkiye'nin hali? Bu ülke bundan sonra geleceğe dönük nasıl bir adım atacaktı? Bu çapta bir lider bir daha gelir miydi? O'nun "beyin takımı" denilen bakanlarına bile aslında her gün dersini o çalıştırır, ertesi gün kimin nasıl hareket etmesi gerektiğini o öğütlerdi... Bunu da yine Semra Hanım'dan öğrenmiştim. Tabii yıllar sonra bu ülkenin tekrar rahatlamasını sağlayacak, ülkeye vizyon kazandıracak, içte ve dışta özlenen itibarı geri getirecek, hatta Özal'ın çok arzu ettiği ama konjonktür gereği gerçekleştiremediği lider ülke Türkiye'yi gerçekleştirecek ve böylece tüm dünyanın tanıyıp bileceği, saygı duyacağı bir liderin, bir Recep Tayyip Erdoğan'ın geleceğini nereden bilebilirdik... *** Vefatı gecesiydi... Annem aramıştı. Hıçkırarak ağlıyor ve "Baban vefat ettiğinde bu kadar ağlamadım" diyordu, telefonda ağlamakta olan bana... Eşim ağlıyor, ben ağlıyorum, aradığım herkes ağlıyordu... Ertesi gündü... Gerçi o da rahmetli oldu, Samim Utkun Ağabey gelmişti Dergi'ye... Özal'ın sağlığında onun koyu bir muhalifiydi. Hatta düşmanı denecek derecede... Her icraatını tenkit ederdi... O sabah hepimiz yetimler gibiydik gazetede. Samim Utkun Abi üzülmemiş olmalıydı... Çünkü o zaten düşmandı... Ama onda da bir enteresanlık vardı. Samim Utkun Abi de çok üzgündü... Hatta o da mı ağlamıştı ne? Sormaya cesaret edebilir miydik? Tabii bizim sormamıza gerek kalmamıştı. O, kendisi, gözleri dolu dolu söylemeye başlamıştı işte: -Çocuklar inanır mısınız? Dün gece O'nun ardından çocuklar gibi ağladım. Meğer ben O'nu ne çok seviyormuşum... Artık ağlamamak mümkün mü? Şu satırları yazarken bile ağlıyorum... Çünkü onu unutamıyorum... Düşmanını bile ağlatan adam unutulur mu? Allah gani gani rahmet eylesin... Bu vesileyle ülkemizin başında bulunan Sevgili Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Sevgili Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bu ülke bu millet için çaba gösteren siyasî, askerî, ilmi manadaki tüm yöneticilerimize hayırlı uzun ömürler diliyorum... Emin Ceylan-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.