Edirnekapı'da garip bir yolcu!..

A -
A +

Mesleğinde başarılı olmuş, tecrübeli ve olgun bir avukat arkadaşımız anlatmıştı. "Geçen ay Sarıyer Adliyesinde duruşmam vardı. Duruşma sonrası, tanıdığım genç bir avukata rastladım. Yakındaki, bildiğim bir kebapçıda bir yemek ikram ettim. Yemek sonrası gelen kadayıf hoşuma gidince, iş yeri sahibinden ikimiz için birer tepsi hazırlamasını rica ettim. Birini arkadaşa hediye edip diğerini arabanın bagajına koydum ve Bakırköy'deki büroma geldim. Kimse kimsenin nasibini yiyemezdi. Biraz sonra Beykoz tarafında oturan, sevdiğim bir arkadaş aradı: -Bu akşam Siirt taraflarından çok kıymetli bir misafirim geliyor. Akşama müsaitsen bize buyur. Misafirini tanıyordum. Çok kıymetli mübarek bir zattı. Daveti kabul ettim. Beykoz taraflarında bir villaydı. Ancak o semti çok iyi bilmediğim için telefonda yol tarifi aldım. Kavacık'a geldiğimde bir turizm şirketinin mescidinde akşam namazını kıldım. Baktım o civarda bir taksi durağı var. Adresi bir de onlara sormak istedim. Baktım az önce mescitte dua edişine gıpta ettiğim genç de orada. Adresi sorunca o genç dedi ki: -Beyefendi, ben de o köydenim. Sizi götüreyim. Onunla birlikte tarif edilen villalara geldik. Davet hoş bir sohbete dönüşmüştü. Vaktin nasıl geçtiğini bilemedim. Saat 24:00'e geldiğinde izin isteyip ayrıldım. Dönüşte, ormanlık ve aşağı doğru meyilli yolda araçlara el kaldıran birini gördüm. 35-40 yaşlarında nurânî yüzlü, düzgün bir sakalı olan biriydi. Durup almak geldi içimden. 60-70 metre ilerde durup dörtlüleri yakarak arabadan indim. Kendisine yaklaşıp arabaya çağırdım. Dedi ki: -Git, senin arabana gelmiyorum. Bu tavrına şaşırmıştım! Tekrar rica ettim. Hayret, yine gelmiyordu. İyice meraklanmış daha doğrusu bu adamcağızı almayı kafama koymuştum. Arabayı ayağına kadar getirip tekrar davet ettim. Yine binmek istemedi. Israrım sonunda dedi ki: -Beni ne için götürmek istiyorsun? -Allah rızası için. Ses çıkartmadı. Arabaya bindi. Yola koyulduk. İsmini sordum: -Abdülbâki, ya senin ismin? -Hasan. -Madem Hak rızası için. Ben de sana her namaz sonrası ismen dua edeceğim. Gittiğim kabirlerdeki mübarek zâtların ruhaniyetinden de senin için yardım isteyeceğim. Enteresan bir sözdü. Fazla konuşmuyor, tefekkür halinde oturuyordu. Bir ara sordu: -Nerede oturuyorsun? -Beylikdüzü'nde. -Oraları tanımıyorum. Evliya kabirleri olmayan yerleri pek bilemem. Yine uzun süren bir suskunluğun ardından dua etti: -İnşallah son nefeste imanla gidersin. -Efendim nereye gitmek istiyorsunuz? Verdiği cevap içimi ürpertti: -Edirnekapı şehitliğine. Sonra hiç konuşmadık. Onu şehitliğe kadar götürdüm. Kabristanın kenarına yanaşarak durdum. Beraber araçtan indik. Dedi ki: -İnşallah, hiç ayrılık olmayan Cennet-i âlâda buluşacağız. Ben de kendisine öğleyin aldığım ve arabamın bagajında bulunan bir tepsi kadayıfı verdim. -Kabul ettim, dedi. Sonra cüzdanımı açıp yaklaşık 500-600 TL kadar olan paranın tamamını verdim. -Sana kalmadı, dedi. -Efendim, pantolon cebimde bir beş lira var. Arabada benzin de var. Beni eve atar, dedim. Memnuniyetini belirterek ve dua ederek mezarlıklara doğru yürüdü. Karanlıkta, kabirler arasında kayboldu. Gece saat 01:00 olmuştu. Dakikaların nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Tuhaf duygular içinde, tekrar arabaya binerek evimin yolunu tuttum. O gün çok farklı bir atmosfer yaşamıştım." A. Yazıcı-İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.