Ehliyet var da cesaret yok!

A -
A +

Askerden yeni dönmüştüm. Yıllardır hayalini kurduğum şeylerden birisi araba almaktı. Yıllardır borç öde öde nihayet eşime araba alma konusunu açtım. Pek hevesli değildi. Hafta sonu idi. Kahvede otururken çok sevdiğim bir öğretmen arkadaşım bana: -Bak Ahmet Bey arabayı satıyor. İyi bir model alacak. Sen de istersen onun arabasını alabilirsin, dedi. -Bir soralım bakalım. Anlaşabilirsek alırız, dedim. Kahvedeki insanların da araya girmesiyle sıkı bir pazarlık yaptıktan sonra arabayı aldık. O günkü sıkıntımı hiç unutamam. İkinci el bir arabayı alabilmek için bile neredeyse servet ödemiştim. Şimdiki gibi araba almak öyle kolay değildi. Daha önce ehliyetim vardı ama yine de arabayla şehre gitmeye korkuyordum. Şehir içinde araba kullanmak bana çok zor bir işmiş gibi geliyordu. Hâlbuki bir sürü işim çıkıyordu şehre. Ama hiçbirinde de özel arabamla gitmeye gözüm kesmemişti... Bir pazar günü televizyona bakıyordum. Hanım da evi derleyip toparlıyordu. Çocuklarım henüz ilkokula gitmiyordu. Onlar oyuncakları ile oynarken, ben de kanalları dolaşıyor, izleyebileceğim bir program arıyordum. TRT kanallarının birinde özürlülerle ilgili bir program vardı. Benim de ilgimi çekmişti. Seyrettikçe sanki bu programın benim için yayınlandığını zannettim. İstanbul trafiğinde özürlü bir genç kullandığı eski bir arabayı büyük bir ustalıkla hem de geri geri giderek iki araç arasına o kadar mükemmel park ediyordu ki, hayretler içinde kalmıştım. Program sunucusu ile birlikte araçtan indiklerinde hayretim iki katına çıkmıştı. Araçtan inerken bile koluna aldığı koltuk değneği ile sağ ayağının üzerinde âdete zıplayarak zor yürüyordu. Kol desen kol yok, ayak desen biri yok. Ama benim yapamadığım şeyi, Türkiye'nin gözleri önünde medeni cesaretiyle yaparak âdeta herkese örnek oluyordu. Araçtan inip bir iş yerine girdiler. Program yapımcısı meğer bu delikanlının marifetlerini duymuş. Onun yapabildiklerini ve hayatının birilerine ibret olmasını düşündüğünden dolayı çekim yapmak için İstanbul'a gelmişti. Delikanlı çayları söyledi, doğumundan itibaren hayat hikâyesini anlatmaya başladı: "Ben doğduğumda iki kilo kadarmışım. Beni doğurtan ebe kollarımın çok kısa, sakat ve fonksiyonsuz olduğunu, bacağımın birinin kısa ve yapışık olduğunu görüp çok üzülmüş. Anneme fark ettirmeden beni acele yıkayıp kundaklamış... Annem benim sakat olduğumu, bezimi değiştirmek isteyince anlamış. Doğrusu önce bir şok yaşamış ama annem inançlı kadın olduğu için "vardır bunun da bir hikmeti" deyip kaderine razı olmuş. "Allah sağlamını verdiğinde sevinip şükredip de sakatını verdiğinde isyan etmek bize yaraşmaz" demiş. Babam akşam geldiğinde, ona da durumu anlatmış. Babam da aynı annem gibi düşünmüş. Her ikisi de on altı yaşıma kadar, beni kendi elleriyle beslediler. Devamı yarın... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.