Ekmek peşinde koşarken...

A -
A +

"Bir yumrukla kırdığımız kuru soğanın cücüğünü önce kapmak için uğraş verirdik..."

 

 

 

Çocukluğumuz yokluk ve yoksulluk içerisinde, yolu elektriği olmayan, yüz elli haneli bir dağ köyünde geçmişti. El bebek gül bebek büyümemiştik. Bisküvinin çikolatanın ne olduğunu bilmiyorduk, tatmamıştık. Portakal, muz görmemiştik. Bildiğimiz iki meyve vardı, elma ve erik. Bizlerin hiç oyuncağı da olmamıştı. Hayvanlarla oynar onlarla arkadaşlık ederdik. Bizlerin gardıroplar dolusu giysileri de olmadı. Yamalaya, yamalaya artık dikiş tutmayan pantolon yaz kış aynı yün çorabı giyerdik. İskarpin spor ayakkabı nedir onları da bilmiyorduk. Giydiğimiz bildiğimiz tek ayakkabı kara lastik idi. Onu giyer onun ayaklarımızda açtığı yaralar ile hayatı yaşamak hayvan peşinde koşmak zorunda kalırdık. Bildiğimiz tek şey ve eğlence eşeklerimiz ile arada bir yarış yapmak olurdu. Düşer kalkar hatta zaman zaman kollarımızı kırardık ama bu eğlenceden asla vazgeçmezdik.

 

Metin isimli arkadaşımla hiç kavga da etmemiştik. Bazen tek bir eşeğe beraber bindiğimizde “öne ben bineceğim, sen bineceksin” diyerek yani eşeğe şoförlük münakaşası yapardık ama tez zamanda olayı çözümler tartışmadan vazgeçerdik...

 

Hayvan otlatmaya, bostan beklemeye gittiğimizde torbamızda olan hemen hemen hep aynı menüydü. Küflü kuru ekmeği ıslatır, bir yumruk darbesiyle ezdiğimiz kuru soğanın cücüğünü önce kapmak için uğraş verirdik...

 

Kapkara gerçeklerimiz olmasına rağmen isli gaz lambası altında ders çalışıyor gibi yapıp ben Fener'e gitme sarı lacivert formayı giyme, Metin ise bir Kara Murat, Malkoçoğlu (yani aktör) olma düşleri kurardık. Babamın işe başlayınca Metin ile yollarımız ilkokul üçüncü sınıfta ayrıldı. Ben hiç görmediğim vilayet olan Kütahya’ya taşındım. O ise köyde kalmıştı. O zamanlar iletişim yok. Araba yok. Ulaşım zor. Yok babam yok... Zorluklar yokluklar ile mücadele ediyoruz. Metin ile bir daha iletişim kuramadım. Ekmek peşinde koşarken zaman su gibi akıp gitti. Metin’in de köyden ayrıldığını duymuştum ama bir daha yüzünü görmek nasip olmamıştı.

 

Uzunca yıllar sonra... Bir gün yolum, emekli olduktan sonra Marmaris’e yerleşen iş arkadaşım Cemil’in yanına düşmüştü. Cemil beni ısrarla lüks bir restorana götürdü. Biz siparişleri beklerken yan tarafa daha önce rezerve edilmiş masaya oldukça şık giyimli kalabalık bir grup geldi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.