"Artık Bilal'i daha yakından tanımalıydım; çünkü o tanınmayı çoktan hak etmişti..."
Neye uğradığımı şaşırmıştım. O bilmiyordu ama eğer almak gerekirse onu işe alacak olan bizdik. Arkadaşlarım da aramızda geçen konuşmalara dikkat kesilmişti. "Peki, Bilal" dedim: "Bu zamanda işe girmek çok zor! Senin torpilin veya referansın var mı? İşe nasıl gireceksin?"
Bilal o mütevekkil ve mütebessim hâlini takınarak -ki bu hâlini hiç unutamıyorum- hepimizin üzerinde bomba tesiri bırakacak sözü söyleyiverdi:
"Bir yetimin referansı kim olur? Benim referansım Allahü tealadır. Ne güzel vekildir O. Dün gece O'na teheccüd namazından sonra 'dilekçe'mi sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?"
Ya Rabbi! Ne işe tutulmuştuk? Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum! Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim. Musluktan avucuma su alıp yüzüme serptim. "Bilal, baban yok mu?" "Yok, ben üç yaşındayken ölmüş. Anneciğim büyüttü beni..."
Yüzünde tertemiz bir saflık duruyordu. Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu. Bu o kadar meydanda idi ki kalbi âdeta yüzüne vurmuştu.
"Askerliğini yaptın mı Bilal?"
"Yaptım evet, hem de çavuş olarak."
Artık Bilal'i daha yakından tanımalıydım; çünkü o tanınmayı çoktan hak etmişti. "Evli misin?" diye sordum. Bir anda gözleri yere düştü. Yine mütevekkil ama utanarak sözünü sürdürdü; "Evli değil de sözlüyüm. İnşallah, işe girer girmez düğün yapacağız."
Yine o kadar kesin konuşuyordu ki!
"Ama Bilal, üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sanki sınavı kazanmış gibisin!" deyince sustu... Başını kaldırdı ve gözlerini ufka dikti... Hemen cevap vermedi, daldı... Yüzünün rengi bir beyazlaşıyor, bir sararıyordu. Biraz sonra gözleri ufka dikili olarak ve sesine bir gizemli buğu katarak şunları söyledi:
"Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven sevene yardım etmez mi? Sevenin seveni yüzüstü bıraktığı görülmüş müdür?"
Ona söyleyecek söz bulamıyordum. Bilal öylesine bir kalp taşıyordu ki, Allahü teala bizi, o kocaman kocaman müdürleri, Bilal kuluna hizmet ettirmek için ta ayağına göndermişti...
Kim müdürdü, kim işçi olacaktı? Bilal "dilekçe"sini "en büyük makam"a sununca melekler harekete geçtiler; daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte Bilal kulun ayağına koşmaya başladılar. Çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a sığınan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi? Sormaya devam ettim içim titreyerek... (DEVAMI YARIN)