Etrafta cami falan görmedik ama ezan sesini duyarız değil mi? -Duyarız herhalde. Bir büyük apartmanın altındaki otoparktan içeri girdiğinde anladım geldiğimizi... Yürümeye başlıyoruz sokakta... Roma zamanından kalmış gibi simsiyah devasa taş binaların arasında derin bir vadide gibiyiz. Ankara hadi neyse de İstanbul'da böyle bir semt, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Etrafta ne bir bahçe, ne bir park, ne bir nefes alacak boş arazi var... İki yanımız bina... Hepsi birbirine yaslanmış. Diyorum ki: -Biz nereye geldik? Ne cami var ne minare? Vaktin girdiğini nasıl anlayacağız? Cevap vermiyor... Belli ki çok soru sormamdan canı sıkkın. Bir apartmanın merdivenlerden tırmanıyor, bir dairenin zilini çalıyoruz. İşte karşımızda o... Nasıl heyecanlı... İçeri giriyoruz. Bize gösterilen kısma geçiyoruz. Yan tarafta mis gibi yemekler. Servise hazır bekliyor. Tabaklar çatallar hapsi hazır... Birbirimize bakıyoruz iki arkadaş. -Bugün iftar saat kaçta? -Bilmem? İmsakiye arıyor gözümüz duvarda... Yok... Bir gazete bulsak da namaz vaktine baksak... Yok... Aklımıza geliyor. Televizyonu açarak öğrenebiliriz... Ben hiç televizyondan iftar takip etmemişim. Arkadaş ise bana güveniyor. Ev sahibi zaten belli... Bir de namaz kılmam lazım. Ama seccade var mı? Kıble belli mi? Namazı nerede ve nasıl kılacağım? Aklımda namazda iken ekranda bir yazı görüyorum... "İstanbul için iftar vakti" "Galiba İstanbul için iftar vakti" diyorum. Daha ben öyle der demez arkadaş masadaki bir bardak suyu fondip yapıveriyor. Kıtlıktan çıkmış gibi peş peşe birkaç lokma yutup sigaraya zor yetişiyor. Şaşırmamak elde değil. Ben de güya vakit tam dolsun düşüncesiyle bir ezan okunacak miktar, tahminen oyalanıyorum. Aslında en garantisi, önce akşam namazını kılıp sonra iftar etmek ama bunu burada yerine getirmek zor... İftarımı açıyorum... Çorbaları içerken televizyondan "İstanbul için iftar vakti" sesiyle birlikte ezan okunmaya başlamasın mı? Kaşık elimde kalakalıyor. Bu ne şimdi? Ezan daha yeni okunuyor. E peki deminki yazı neydi? Bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o gün ikimizin de orucunun bozulduğuydu... Ya namazım? Akşam'ı kılacağım, kıble belli değil. Ev sahibi zaten bilmiyor. Evde seccade? Yok... Zannı galip ile "bari akşam geçmesin" diyor ve pencereden dışarı bakıp, kendimce bir araştırma yaparak bir yöne doğru namaza duruyorum... Aradan kaç sene geçti. Hâlâ hayret ediyorum... O gün ne olmuştu bize? Bu nasıl ev, bu nasıl semtti böyle... Hem de İstanbul gibi bir şehirde, bu devirde... Recep Altınkiremit-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00