Ne yalan söyleyeyim önce ürperdim. Sonra merakla yanımıza yaklaşmasını bekledim. Ne de olsa babamla birlikteydik. O heybetli güzelliğin içinde bembeyaz sakallarını gördüm. Çok şaşırdım! Çocuktum daha... "Bu amca da nereden geliyor acaba?" diye düşündüm. Köye hâlâ uzaktık. Yaklaştı. Yaklaştı. Yaklaştı... Yüzünü bize çevirdi. Baktı. Selam verdi ve devam etti yoluna... Sözleri minik kulaklarımdan süzülüp beynime ses kaydı gibi kaydolmuştu: "Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh..." Ne tatlı bir seda idi bu... Ne kadar ferahlatmıştı küçük gönlümü. Tek kelime edemedim. Uzun bir süre dönüp dönüp ardıma baktım... Şaşırmıştım... Çünkü bu kimse bizim memleketin insanlarına hiç benzemiyordu. Bir müddet sonra gözden kayboldu. Acaba nereye gidiyordu? Çocuk kalbi işte! İçimden dedim ki: "Galiba Kâbe'ye gidiyor." Sabah oldu... Güneş doğdu... Sisler dağıldı... Ellerimiz incir dallarında ama kulaklarımda o ses gözlerimin önünde o çehre... Gün boyu süren bir etki... Hatta değil o gün, birkaç hafta o hal tablo gibi düşüncemi hep kapladı. Aradan yıllar geçmesine rağmen o günü ve meçhul zatı hiç unutmadım... Bugün 37 yaşındayım. Yıllar hızla geçerken çocukluğumda öğrendiğim bilgilerden de eser kalmamıştı. Ninemin bellettiği namazı da, surelerini de unutmuştum. Dinlediğim menkıbeler ise, eh işte... Hayal meyal hatırımdaydı. Hayat kazanının içinde bir kepçe misali, nice inişli çıkışlı, stresli sıkıntılı günler geçirdik... İflas edip şirketimi kapattıktan sonra hayata da kapattım kendimi. Alacaklar kapıya dayanmıştı. Mahkeme ve icra kâğıtları düşüyordu hemen her gün posta kutuma. Çalan zillere bile takıntı yapmış zili sökmüştüm. Ve ben kendimi; şişenin içinde durduğu gibi durmayan o baş döndürürken ocak söndüren kadehlerde aradım bir süre... Yine bir gün geceden kalma haldeydim. Rabbim affetsin. Balkona çıktım. Sabahın körüydü. Cigaramı yaktım. Dışarıyı seyrediyorum. Baktım kimi insan, giyinmiş kuşanmış karşı camiye gidiyordu. Bastonlu birini gördüm. Zor yürüyordu. Bir tuhaf oldum: "Vay canına... Şu haliyle sıcak yatağından kalkmış ibadet için gidiyor. Ya ben... Yazıklar olsun bana. Yazıklar olsun! Allah'ım ne zaman nasip olacak sana olan ibadetim. Ne olursun beni doğru yola sevk et Rabbim..." Birkaç ay sonraydı. Yaşadığım buhrana dayanamadım. Her şeyi arkamda bırakıp memleketi terk ettim. Üzerimdeki o büyük borç yüküyle İzmir'e yollandım. Ne iş yapacak, neyle geçinecektim? Hiçbir şey bilmiyor ve düşünemiyordum... Devamı yarın Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00