Gökçeada hatıralarım

A -
A +

İnsan ruhu bir su gibi. Bazen daracık bir kaba sığabiliyor, bazen de koca okyanuslara sığamıyor, dalgalar gibi etrafına çarpıyor; kendine de etrafına da zarar verebiliyor.

 

İşte insan ruhunun değişkenliği, insanların yer değiştirmelerini tetikliyor, arayışların içine sokuyor.

 

1977 yılında Çanakkale’de okurken Gökçeada’yı ilk kez duymuştum. Şimdi orada liseyi okuyacaktım. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Gökçeada’daki Rum nüfus arka taraftaki Semadirek Adası’na göç etmiş, bazıları Yunanistan’a, bazıları da daha sonraları İstanbul’a göçmüştü. Adada daha önce bir bölük asker varken şimdi 5. Jandarma Komando Alayı vardı. Okulumuz ile arası iki kilometre idi. Cumartesi-pazar günleri bazen ziyaretçi olarak alaya giderdik, askerlerle çay içerdik.

 

Millî Güvenlik derslerimize alaydan Yüzbaşı Mustafa ve diğer komutanlar geldiler. Bize askerî terbiyeyi, disiplini rütbeleri ve vatan sevdasını öğretmişlerdi. Hepsi de komando eğitimi almış Mustafa Yüzbaşı ise görev gereği Rusya’ya gidip gelmiş bir insandı. Kars’ta görev yaparken bir grup manda nehirde yüzerek Rusya’ya geçiyor. Yüzbaşımız da bu hayvanları teslim almak için bir ekiple gidiyor, orada geçirdiği birkaç saati bize anlatarak orasının nasıl bir rejim olduğunu anlatmaya çalışmıştı.

 

Gökçeada o zamanlar iki toplumlu bir halktan ibaretti. Daha sonra yeni gelen göçmenlerle beraber adanın çehresi hem olumlu hem de olumsuz değişmeye başladı.

 

Bazı köylere yerleştirilen göçmenler 100-150 yıllık zeytin ağaçlarını kesip odun yaptılar. Buna gözlerimizle şahit olduk. Adaya yerleştirilenler fakir insanlar oldukları için orada yüzyıldır süren bazı güzellikleri de alıp götürdü. Mesela ada da Rumların da Türklerin de koyunları atları bulunurdu. Bunlara bir zarar gelmezdi. Bahçelerin etrafı çevirili idi. Hayvanlar salma olarak yayılır, otlarlar, çoğalırlar tıpkı yılkı atları gibi özgürce çoğalırlardı.

 

Dışarıya et satışı olmadığı için koyun eti ucuz olurdu. Askerler ve öğrenciler cumartesi-pazar günü Bigalı Ali Dayının köfte dükkânına giderdi. Bir tane Rum’a zarar verilmezdi. Ama yine de her iki toplum mecbur olmadıkça iletişime geçmezdi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.