Evinizin bahçesi de ne güzelmiş... Burada oturup çay filan içmiyor musunuz?
-Aşk olsun Şevki, çayın adı mı olur?
Hemen haber verdim kardeşime. Ocağa çay suyu koydular.
Mesai arkadaşlarımdı. Gümüşsuyu'ndaki evimize hasta annemi ziyarete gelmişlerdi. Üç kişilerdi.
Evdekiler çay hazırlığında iken biz de bahçeye çıkalım dedik. Şevki bahçeyi çok beğenmişti. Çıkmak için sabırsızlanıyordu. Bir yandan da annem için beni teselli ediyordu: "Yürüse yürüyemez, kalsa kalkamaz. Yaşlılık ne zor bir şey, ama hayat böyle kardeşim."
Şevki iri yapılı, boylu poslu, kilolu hayat dolu bir arkadaştı. Yanaklarından kan damlıyordu.
Bahçeye ait beyaz plastik sandalyeleri çıkardık. Masanın çevresine sandalyeleri yerleştirdik. Masaya bardak, şeker, kurabiye filan taşırken bir de arkamı döndüm ki Şevki yerde kıvranıyor. Oturduğu plastik sandalye ağırlığına dayanamamış, bacakları ayrılınca çat diye kırılmış.
Şevki yere yuvarlanmış ama o da ne? Ortalık bir anda kıpkırmızı kan gölü olunca aklımız başımızdan gitti.
Eyvah... Sandalyenin plastik bacağı kırılırken kama gibi Şevki'nin kasığından içeri saplanmış. Atar damarı parçalamış atmış.
"Ya ne oluyor? Allah'ım ne yapsak!" derken hemen 112'yi arayıp ambulans çağırdık.
Kan oluk gibi fışkırıyordu. Ne saplanan koca plastik kısmı çıkartabiliyorduk ne oluk gibi akan kanı nasıl durduracağımızı. Üstümüz başımız kan içinde kalmıştı ama hiçbirimiz kanı durduramadık. Bahçenin ortasında çaresizlik ve şaşkınlık içinde dövünüp duruyorduk.
O dağ gibi Şevki iki dakika içinde soldu. Kan damlayan benzi bembeyaz oldu. Sesi iniltiye döndü, sonra kesildi...
Ambulans geldiğinde Şevki yerde hareketsiz yatıyordu... Doktor gelip nabzını kontrol ettiğinde başını salladı iki yana: "Maalesef" dedi...
Bir anda kaşla göz arasında, ayağına saplanan plastik sandalye parçası sebebiyle kan kaybından kaybettik sevgili arkadaşımı.
Hasta annemi ziyarete gelip, üç günlük ömrü kaldı diye kadıncağıza üzülürken, kendisinin az sonra bahçede can vereceğini hangimiz bilebilirdik ki? Güzelim bahçeyi görüp "şurada bir çay içelim" diyerek aslında Şevki, ecelinin geldiği yere kendini götürüyordu. Ah az sonrasını bir bilebilsek.
Nurettin Kutluk- İstanbul